Tersane-i Amire’den Haliç Tersanesi’ne…
O Mailer ki derya içredir;deryayı bilmezler.(Fuzuli.)
Tersane kelimesinin aslı Arapça darü’s sına a dan gelmektedir.Bu kelime bir çok Akdeniz ülkesinin bahriye terminolojisinde kullanılmış,sonra Venedik vasıtasıyla Osmanlılara geçmiştir.Osmanlılar kelimenin İtalyancası olan darsena’dan yaptıkları alıntı ile biraz daha Türkçeleştirerek Tersane şeklinde ifade etmişlerdir.
Osmanlıların denizler ile buluşmaları çok eskidir.Kuruluşundan İstanbul’un fethine kadar Osmanlı Denizciliği’nin geçirdiği 150 yıllık dönemde meydana gelen gelişmeler için bazı önemli değişim noktaları tespit etmek gerekmektedir.İlk dönem Marmara sahillerine ulaşma ve denizci beyliklerle temasla başlayan denizlerle tanışma, İkinci dönem Yıldırım Bayezid’in Gelibolu’yu donanma üssü ve Tersane olarak teşkil etmesi Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethederek Karadeniz ile Akdeniz’e açılması ve Osmanlı deniz imparatorluğunun temellerini atması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Küçük bir kara beyliği olarak kurulmasına rağmen ,sahillere ulaştıktan sonra denizcilik bilgi ve tecrübesini devamlı şekilde şekilde artırmaya çalışan Osmanlılar,kendilerine öncülük eden Batı Anadolu sahillerinde kurulmuş olan denizci beyliklerden tevarüs ettikleri donanma ve denizcilerden yararlanma yoluna gittiler .Söz konusu bu Anadolu beylikleri arasınd a yer alan Menteşoğulları,Aydın oğulları,Saruhan oğulları ve özellikle coğrafi yakınlığı sebebiyle Karesi oğulları beylikleri Osmanlı denizciliğinin kuruluşuna önemli katkıda bulundular. Orhan bey zamanında yani Rumeli’ye geçiş süresinde Osmanlı donanması büyük ölçüde Karesi beyliğinin sahip olduğu donanmaya dayalı olarak tedrici bir şekilde arttı.Kısa zamanda Edimcik,Gemlik,Karamürsel ve özellikle İzmit’te kurup geliştirdikleri tersaneler sayesinde Osmanlı deniz kuvvetlerinin ilk nüvesini kurdular.
Osmanlılar Rumeli’ye yerleştikten sonra Çanakkale boğazını ve Marmara sahillerini muhafaza edebilmek için Gelibolu da önemli bir tersane kurmaya ve donanma tesis etmeye çalıştılar. Çünkü bu tarihlerde gerek Karadeniz ve gerekse Ege denizi’nde önemli ticaret kolonileri kurmuş bulunan Ceneviz ve Venedik ciddi bir tehdit oluşturuyordu.Bu devletler Karadeniz’in bütün ticari imtiyazını da taşımak suretiyle hem Bizans’ı ,İstanbul’u hem de Avrupa’yı besliyorlardı.Bu ticaret sayesinde bu 2 küçük şehir devleti 2 büyük deniz imparatorluğu haline dönüşmüştü.Yüzlerce gemiden oluşan ticaret gemilerini, filolarını donanmaları muhafaza ediyor ve yine bu 2 devlet denizlerde üsler kurmak suretiyle bütün deniz yollarının güzergahlarını da kontrol ediyorlardı.Mesela Venedik bugün Yunanistan’ın doğusunda ki Kıtlat adalarını ,sporat adalarını üs edinmişti.ele geçirmişti ve yine bugün mora tarafı Adriyatik tarafı ve Ege tarafı dahil pek çok önemli limanını üs edinmişlerdi.
Cenevizlerde Anadolu kıyısında ki adaları ele geçirmiş olmak hasebiyle buraları üs edinmişlerdi.Bu yüzden deniz güzergahı sırasında aynı zamanda buraları üs olarak kullanıyorlar ve oralarda koloniler kuruyorlardı.Nitekim Karadeniz’deki kolonileri de hem Ceneviz’in hem de Venediğin hatır ı sayılır düzeyde idi ve Anadolu’nun kuzeyindeki pek çok kale ,Liman ve yerleşim birimi Cenevizlerin kontrolün da idi. Amasra,Bartın Sinop gibi ve buralarda ticaretini,tuna havzasının ticaretini bu devletler tamamen üslenmiş durumda idiler.
Bu durum karşısında ilk köklü faaliyetleri başlatan padişah Yıldırım Bayazıd oldu.Bayazıd boğazların stratejik ve iktisadi yönden önemli olduğunu taktir ederek Gelibolu’yu bir deniz üssü olarak kurmaya çalıştı ve bu amaçla 1390 yılında Saruca paşayı kapudan- ı deryalı k görevine getirerek Bizanslıların terk etmiş oldukları eski tersaneyi yeniden inşa ettirdi. Bu dönemde Osmanlı donanması 60 gemiden oluşmaktaydı.
II.Murat devrinde Gelibolu’da ki deniz üssü takviye edildi ve bunun sonucu olarak 1429 da Ege denizine açılan Osmanlı donanması Veenedik hakimiyetindeki bazı adaları yağma ettiği gibi karadan kuşatılan Selanik’i denizden abluka altına almayı başardı.(1430 yılı)
İSTANBULUN KUŞATILMASI.
II. Mehmet’in İstanbul’u kuşatması ile ilgili hazırlıkları arasında denizden gelebilecek her türlü yardımı önlemek ve deniz yolu güvenliğini sağlamak bulunuyordu.Bu amaçla Anadolu hisarını tamir ettirdiği gibi tam karşısına Rumeli hisarını yaptırmakla Karadeniz’e geçişi kontrol altına almış, daha sonra Çanakkale boğazının girişindeki 2 sahile karşılıklı olarak Sultaniye ve Kilitbahir kalelerini inşa ettirerek İstanbul’u denizden abluka altına almış ve böylece Akdeniz’le Karadeniz arasındaki ticaret yolunun hakimiyeti Osmanlılara geçmişdi.
Nihayet 1452 yılında diğer adı Boğazkesen olan Rumeli hisarı yapılarak Karadeniz’den İstanbul a yardım maksadıyla gelecek her türlü iaşe ve mühimmat ikmali denetim altına alınmış oldu. Bunu teyit etmek amacıyla bir duyuruda bulunularak boğazdan geçecek bütün gemilerin hisar önünde durmaları ve Selami ye akçesi ödedikten sonra geçiş izni alarak yollarına devam etme şartı getirildi.Aksi taktirde izinsiz geçecek olan gemilerin hangi ülkeye ait olursa olsun batırılacağı açıklandı.Nitekim 1452 de Karadeniz’den İstanbul’a tahıl getiren bir Venedik gemisi denetim emrine uymayınca hisardan açılan top ateşiyle batırıldı.
II. Mehmet’in İstanbul’u kuşatması sırasında donanmaya ait gemilerden bir kısmının karadan yürütülerek Haliç’e indirilmesi ve bu uygulamanın daha sonra 1456 de Belgrat’ta ve 1470 de Eğriboz kuşatmalarında da tatbik edilmesi üzerinde yüzlerce yıl konuşulan önemli bir taktik olarak tarihe geçti.23 Nisan 1453 sabahı 70 civarında küçük türk gemisinin Haliç’e indirilmesi hem Bizanslıları hem de Venediklileri şaşırttı. İstanbul’un fethi ile Fatih artık Sultan ı berr u Bahr (Kara ve Denizlerin Sultanı) olarak anılmaya başlandı. Fetih den sonra bir müddet Bizans’dan intikal eden Kadırga limanı Tersane olarak kullanılmış ve daha sonraları Haliç’te şimdiki Tersanenin bulunduğu tarafta Bizans tersanesinin kalıntıları üzerine birkaç gözden ibaret olan ilk tersanesini kurmuş ve yanına bir de mescid ve divanhane yaptırmıştı.(11.12.1455)
II.Beyazıd devri Osmanlı denizciliği, Fatih devrinde geliştirilen Osmanlı deniz politikalarının devamı mahiyetindeydi.Fatih devrinde oldukça önem kazanan Osmanlı donanması II.Beyazıd devrinde sayıca Akdeniz in en kuvvetli donanmasına sahip olan Venedik donanmasını geçmiş olsa bile henüz yeterince üstün ve tecrübeli denizcilere sahip değildi.
Venedik,Ceeneviz ve İspanyol gemilerini yakından inceleyen Osmanlı denizcileri Venedik gemileri tarzında Çekdiri ve Kalyon,İspanyol gemileri tarzında Göke inşa ettiler.Kadırga ve Kalyon arasında 2 katlı yelkenli bir gemi çeşidi olan Göke’den 2 tane yaptırarak Kemal ve Barak reislerin emrine verildi.
Yavuz Sultan Selim (1512-1516) başa geçtikden hemen birkaç ay sonra hedeflerine ulaşabilmek için donanmayı büyütme işine yeniden hız vererek Gelibolu ve İstanbul da her biri 100 gözlü toplam 200 kadırga alacak daha büyük tersaneler kurulması emrini verdi.Bu yeni tesisin Kadırga limanı yöresinde kurulmasının nedeni her şeyden önce surlarla çevrili eski kompleksin darlığı ikinci olarak damutlaka güney fırtınalarının etkisine açık olan bu kıyının elverişsiz koşullarıydı.Yeni tesis için kuşkusuz Haliç’teki eski Ceneviz tersanesi daha elverişliydi.Başata sadrazam Piri Mehmet paşa olmak üzere devrin diğer devlet ricali de Tersane ve donanmanın inşası ile yakından ilgilendiler. 1513-1514 kışında o zamanlar karaya çok daha derin girinti yapan Galata’nın batısındaki koyda yeni donanma Tersane’sinin daha sonraki adıyla TERSANE İ AMİRE nin inşasına başlandı.Venedikli balyos Antonio Guistiniani’nin Venedik’teki Signoria’ya yazdıklarına göre yamacın biraz yukarısındaki mezarlık kaldırılıp mezarlar yeni açılan toplu bir kabristana defnedildikten sonra 1513 sonbaharında ilk 4 çeşm (göz) tamamlandı.1514 baharında 50,yaz sonuna doğru 100 göz hazırdı.1515 yılında ise İstanbul’daki Galata (Haliç-İstanbul) Tersanesi imparatorluk tersanesi olarak hizmete başlamış oldu.
16 .yüzyılın ortalarında Tersane i Amire olarak isimlendirilen Galata Tersanesinin gelişmesinde Kanuni’nin Kapudan ı Deryalarından Güzelce Kasım paşa’nın hizmeti büyük oldu.
Osmanlı padişahları içinde denizlerin önemini en fazla idrak eden şüphesiz Kanuni Sultan Süleyman idi.Onun deniz siyasetine verdiği önem en az kara siyasetine verdiği önem derecesinde idi.Osmanlı bahriye tarihinde Barbaros Hayrettin Paşa’nın Osmanlı donanması hizmetine son derece önemli bir olaydır.Akdeniz dünyasında Cezayir sultanı olarak ün kazanan Barbaros Hayrettin 1533 de İstanbul’a geldi.1534 de Cezayir Beylerbeyi (Mirmiran ı Derya) olarak tayin edildi.Hayrettin reisin Osmanlı hizmetine girdiği ve Osmanlı Donanmasının Kapudan ı Deryalığı na getirildiği haberleri Avrupa devletleri üzerinde büyük bir yankı uyandırdı.Fransa ve İspanya kralları onu kendi taraflarına çekmek için teşebbüslerde bulunmuş iseler de o Osmanlı hizmetine girmeyi Cezayir Sultanı olmayı tercih etmişti.
İstanbul’a döndükten sonra ilk iş olarak Tersane’ye yeni bir düzen veren Barbaros Hayrettin Paşa gemi mühendisliği ve inşası konusundaki eksiklikleri gidermeye çalıştı çünkü o ve beraberindekiler sadece usta bir denizci olarak kalmamışlar,yıllar süren denizcilikleri sırasında gemi inşa ve tamir işlerinde uzmanlaşmışlardı.Barbaros Hayrettin Paşa’nın en önemli Osmanlı denizciliği için dönüm noktası olan Preveze deniz savaşıdır.(1538)
17.yüzyılın başlarında yeni tip gemilerin yapımına karşı bir ilgisizlik dönemi başlamıştır.Bu dönemde kadırga tipi gemi yapımına direnilmesi Tersanenin kalyon yapımına başlanılmasını geciktirmiştir. Sokollu Mehmet paşa’nın Kapudan ıI Deryalığı sırasında ve 1571 de İnebahtı mağlubiyetinden sonra hummalı çalışmalar sırasında Tersaneye bazı ilaveler yapıldı İnebahtı savaşında daha büyük ve daha güçlü silahlarla donatılmış yelkenli gemilerin geleneksel kadırgaya üstünlüğü görüldükten sonra ilk kez 1647 de Tersane i Amire de büyük kalyon inşa edildi Adı da UZUNÇARŞI olarak konuldu.
OSMANLI BAHRİYESİNİN MODERNLEŞMESİNDE YABANCI UZMANLARIN ROLU.
Osmanlı donanmasının 1770 de Çeşme de uğradığı yenilgi bahriye tarihinde İnebahtı’dan (1571) sonra görülen ikinci önemli felaket oldu. Rusların Baltık denizinden hareket eden donanmasının Osmanlı donanmasını yakmak suretiyle yok etmesi Osmanlı devlet adamları üzerinde Bahriyenin modernleşmesi gerektiği konusunda uyarıcı rol oynadı.18.yüzyılın ilk yıllarında Tersane kompleksi içinde yeni inşaat yapıldığına dair herhangi bir bilgi yoktur.Ancak 1707 de Sadrazam Çorlulu Ali Paşa Tersanenin merkezine bir cami daha sonraki adıyla Kışla camiini yaptırıyor.Aşağı yukarı aynı zamanlarda Hasköy’de yeni bir çıpa dökümhanesi (Lengerhane) kuruluyor.
Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın Kapudan ı Deryalığı sırasında özellikle gemi inşasında önemli gelişmeler oldu ve Çeşmede yok olan donanmanın yeniden yeniden inşası için önce Fransız ,İsveçli,İngiliz mimar ve mühendislerin Osmanlı bahriye hizmetinde bilhassa Gemi inşasında önemli rol oynadıkları görülmektedir.Bir yandan Gemi inşası ile ilgili çalışmalar sürerken diğer yandan Sadrazam Halil Paşa’nın gayretiyle 1773 de Mektebi Riyaziye adlı bir matematik okulu,1775 de Hendesehane adıyla Tersane Mühendishanesi okulu ve 1784 de Mühendishane i Bahr i Hümayun açıldı.
Osmanlı donanmasında asıl önemli gelişme Sultan III.Selim ve Kapudan ı deryası Küçük Hüseyin Paşa zamanında gerçekleşti.Osmanlı gemi teknolojisinde başlatılan modernleşme hareketi Tersanenin bünyesindeki değişiklikleri de beraberinde getirdi.Tersane i Amire’de gemiler önce Çeşm veya göz denilen yerlerde ve karada inşa edilmekteydi.Bu ise inşası biten geminin suya indirilmesi ve tamiri gerekenlerin kızaklara çekilmesi gibi güç bir işi gerektiriyordu.Bu dönemlerde Avrupa’daki tersanelerde gemilerin tamir ve kalafat edilmeleri için havuzlar inşa edilmeye başlanmıştı.Bu havuzlarda yapılan tamirlerle gemiler çok daha uzun süre dayanabilmekteydi.Bu fikir Osmanlı devlet adamları tarafından benimsendi.
TERSANEDE BÜYÜK HAVUZ İNŞASI
İstanbul Tersanesinde bir havuz inşa edilme fikri muhtemelen Osmanlı Bahriyesinin ıslahı için Fransa’dan getirtilen mimar ve mühendisler tarafından ortaya atılmıştır.Bu maksatla Sadrazam Damat Melek Mehmet Paşa sadareti ve Küçük Hüseyin Paşa Kapudan ı Deryalığı (1792-1803) esnasında ilk defa bazı görüşmeler yapılmış,Avrupa’da havuzlarda muhafaza ve kalafat edilen gemiler yaklaşık 40-45 yıl dayandığı ,halbuki Osmanlı gemilerinin 15 yıldan fazla dayanmadığı anlaşılmış ve Tersanede bir havuz inşa edilmesi kararlaştırılmıştı.İnşaattan önce Fransız ve İsveçli mühendislerden teklifler alındı.İsveçli uzmanlar karada,Fransız uzmanlar denizde havuz yapılmasını teklif ediyorlardı.Yapılan görüşmelerde İsveçli mühendislerin teklifleri uygun görüldü.İssveçli mühendis Rhode’nin başkanlığında tersanedeki zahire anbarlarının bitişiğinde havuz inşasına 4 Şubat 1797 Cumartesi günü başlandı.Havuz inşasında ihtiyaç duyulan kereste Kidros ve Cide’den Çam,Misivri ve Akyolu’dan,meşe İzmit’ten, getirtiliyordu. Havuz inşası için önemli bir malzeme olan taş’ta Boğazdaki İstinye deki taş ocaklarından sağlanmaktaydı.Havuz inşasında kullanılan diğer önemli bir malzemede taşların örülmesinde kullanılan su altında sertleşme özelliği olan ve İtalya’dan getirtilen Vezüv yanardağından çıkan Puzolan (Volkanik kül) harcıdır. İnşasına Şubat 1797 de başlanan büyük havuz Mayıs 1880 de 3 sene 3 ay sonra tamamlanmış oldu.Daha sonra 1875 yılında büyütülen havuzun boyu 153,40 metre.genişliği,16,30 mt.dir.
Günümüzde Haliç Tersanesinde 2 nolu havuz olarak nitelendirilen taş havuzun inşasına ise II.Mahmut zamanında bir taş havuza daha ihtiya ç duyulunca Kasımpaşa dersi ile Azapkapı arasına yapılmas ı uygun görülerek Baş mühendis Manol kalfa yönetiminde 1821 yılında bitirilmiştir Bu havuzun boyu 83,85 mt, genişliği,16,00 mt.dir.Bu dönemde Haliç Tersanesinde 64 toplu Nusratiye,Tevfikiye,Şadiye,Piri Şevket (1837) denize indirildi.1837 yılında Amerikalı F.Rhodes in çalışmaları ile ilk buharlı gemi yapımına başlandı. I.No lu havuz diye bilinen taş havuzun inşatına Sultan Abdülmecit zamanında 1857 yılında Vasil kalfa gözetiminde başlanmış olup,yapımı 13 yıl sürmüş,1870 yılında Sultan Abdülaziz zamanında bitirilmiştir. Bu havuzun boyu 118,75 mt,genişliği 20,00 mt.dir.
1876 yılında tahta çıkan II.Abdülhamit döneminde Haliç tersanesi büyük gemiler yapabilecek bir durumda bulunuyordu.Örneğin 1881 yılında ŞAT genbotunu yapan Tersane 1885 yılında HAMİDİYE zırhlısını büyük ölçüde onarmış,ve 1884 yılında ŞİMŞİRİ hücumbotunu denize indirmiştir.Sonraki yıllarda Zırhlı,korvet ve fırkateyn yapımı sürdürülerek 1887 yılında HEYBETNÜMA ve 1890 yılında ŞAHİNİDERYA denize indirilmiştir.
II.Abdülhamit’in 33 yıl süren padişahlığının özellikle son dönemlerinde Tersane çalışmaları aksamış ve gemilerin yurt dışından alınmaları sonucu bakım ve onarım çalışmalarına yöneltilmiştir. Sonraları Türk İngiliz sermayeli bir şirkete verilen Haliç Tersane’si I.Dünya savaşı çıkması sonucu Türk denetimi dışında bir İngiliz kurumu durumuna geldi.Cumhuriyet döneminde M.Kemal ATATÜRK’ün etkin bir çalışma içinde olmasına rağmen II.Dünya savaşı çıkması sonucu istenen amaca ulaşamamıştır.
Sürekli olarak onarımla uğraşan Tersanemiz yeni gemi yapımına 1935 yıllarında başlamış ise de gerçek anlamda yeni gemi yapımı çalışmalarına 16.08.1951 tarihinde Denizcilik Bankası T.A.O. nın kurulması ile başlanılmıştır.
KARTAL ARABA VAPURU İNŞAATI
01.03.1952 yılında kurulan Denizcilik Bankası T.A.O .Türk tersaneciliği için tam bir dönüm noktası olmuştur.O sıralarda 1938 yılında ilerde Pendik Tersanesinde görevlendirilmek üzere İngiltere’ye mühendislik eğitimine gönderilen öğrenciler eğitimlerini tamamlayarak yurda dönmüşler ve Haliç Tersanesi’nde öğrendiklerini uygulamak için yani yeni gemi dizayn ve inşa etmek için fırsat kolluyorlardı.Banka üst yönetimi Haliç Tersanesi Müdürlüğü’ne genç mühendislerden Nedret UTKAN,İşletme ve planlama Müdürlüklerine de İngiltere menşeli iki mühendis Sadullah BİGAT ve Celal EROL’u atamışlardı. 1953 yılından itibaren Denizcilik Bankası’nın Tersanelerinde göreve başlayan bu genç mühendisler üst yönetimin teşvik ve yardımlarıyla hızla yeni gemi inşa faaliyetlerine girişmişlerdir.Haliç Tersanesi’nde inşasına başlanan Kartal Araba Vapuru ilk yapılan proje olması bakımından çok önemlidir.Kartal araba Vapuru’nun tekne projesi Denizcilik Bankası Ynt.Krl.üyelerinden Tersanelerden sorumlu Prof.Ata NUTKU bey’e aittir.Proje mühendis Zekai BAŞKURT’un yardımıyla Haliç Tersanesi resimhane’ sinde yapılmıştır.O zamanlar 16-17 yaşlarında Ortaokul mezunu bir teknik ressam olan ve sonradan Haliç Tersanesi Müdürlüğü’ne ve Denizcilik Bankası Genel Müdürlüğü yardımcılığına kadar yükselen mesleğin duayenlerinden Ali CAN bey’de çizdiği resimlerle yer almıştır.Kartal Araba Vapurunun omurgası kızak yokken oluşturulmuştu ve denize indirilmesi için bir kızağa ihtiyaç vardı.O zamanın yokluk ve imkansızlıkları içersinde bir avuç idealist insan olağanüstü gayretleri ve büyük riskleri sonucu 1952-1953 yılında kızak inşa edilmişti.
Nihayet beklenen gün gelmişti.Atatürk döneminde açılan sınavlar la gemi mühendisliği eğitimi almak üzere yurtdışına gönderilen bir gurup mühendis ve İTÜ.Gemi inşa fakültesinin ilk mezunları belki de yıllardır o gecenin sabahını bekliyorlardı.Vapur ertesi sabah 1 Temmuz 1953 Denizcilik ve Kabotaj bayramında denize indirilecekti. O gün Haliç Tersanesi tam bir bayram yeri gibiydi ve Kartal Araba Vapuru sorunsuz bir şekilde denize indirildi.1954 yılında ise tamamlandı. İlk Kaptanı Faik KUL oldu.Kartal Cumhuriyetimiz için bir gurur kaynağı oldu ve denizciliğimizde yeni bir dönem başladı.
Unkapanı köprüsünden geçerken başınızı çevirip tersaneye doğru bakmayı ihmal etmeyin.Bu gün üzerinde gelin gibi süslenmiş bir gemi olmasa da 60 yıl önce hakkında “ Taşımaz,Çöker” raporu verilen o kızağı göreceksiniz.O kızak bu gün başta Tuzladaki Tersaneler olmak üzere pek çok Tersanede çok sayıda gemi üretebilecek duruma gelen gemi inşa sektörümüzün ilk büyük projesini denize yolcu etmişti.Ordinaryus Prof.Ata NUTKU bey tarafından dizayn ve inşa edilen Kartal Araba Vapurunun inşaatı Türk tersanelerinde çelik tekne dizayn ve inşa edilebildiğini göstermesi bakımından çok önemlidir.Bu öncü insanlara ne kadar minnet duysak azdır.Hepsini saygıyla şükranla ve minnetle yad ediyoruz..
Sanatkop sitesinde yayınlanan ” Tersane i Amire’den Haliç Tersanesi’ne ” adlı çalışmam için site yönetiimine çok teşekkür ederim.
Muharrem UÇAR