Tek Kanatlı Kuş ve korku üzerine…

Aziz ŞEKER

Aziz ŞEKER

Yaşar Kemal umudun ve sevginin biçimlediği bir romancı olarak; insanın, doğanın ve toplumun önemli bir yazarıdır.

Kemal, insanoğlunun kendisiyle, başka bir insanla, toplumla, doğa karşısında düştüğü çelişkili durumları işleyen, insanın bu çelişkilerin içinden çıkmaya çalışırken çarptığı korku duvarını elealan bir yazar. Elbette korku, yalnızca psikolojik sınırları ve insanların ona vermiş oldukları tepki haliyle kalmıyor. İnsanın kendisinden korktuğu gibi başka bir insandan korkusu da apayrı ve derin bir gözlem gücüyle yazının hükmüne dökülüyor. Yazar, feodalite, kan davası, ağalık-eşkıyalık gibi konuları roman örgüsüne aldığı yapıtlarında yer yer korkunun insanı getirdiği dip noktayı ve açmazları yakından gösteriyor. Örneğin Yer Demir Gök Bakır’da Adil Efendi sömürdüğü Yalak köylüsünden bir korkmaya başlıyor ki, “korkusunun kozasında dönüp duruyor. Korkudan yumulmuş, bir topak olmuş”[1] diyor yazar. Adil Efendinin bu korkudan sıyrılıp çıkması onunla yüzleşmesi, onu aşması belki onu daha belalı birisi haline getirecektir köylü açısından. Adil Efendi de bunun farkında ama korku birkez düşmeye görsün insanın yüreğine, onu çıkarıp atamadığı sürece geriletir, kişiyi kuru bir şeye, canı çekilmiş bedene dönüştürür. Yine İnce Memed romanında Bayramoğlu’nun Gülmezoğlu Nebiyi öldürüşü ve eşkıya oluşunun altındaki duygunun korkuyla kavgası olduğu gerçeğini paylaşır yazar. Nebi, Bayramoğlu’nun anasını, kız kardeşlerini dağa kaldıran biridir. Annesi bir seferinde ona kızar, “bir tarla sıçanı kadar korkak oğlum. Sen olmaz olasın oğlum” diye dert yanar. Annesinin tavrı böyleyken Kürt Haydar’ın Bayramoğlu ile ilgili değerlendirmesi de korku düşüncesini yansıtır: “En çok korkan, korkunun son sınırına varana dek korkan, korkudan başka hiçbirşeysi kalmamış insan en yürekli insandır” der ona, ama ve ne var ki Bayramoğlu, “korkuyu aşan bir korkuyla korkuyordu.”[2] İşte bu korku onu öldürmeye sonra da eşkıya olmaya sürükler.

Koca Osman ile Kamer Ana arasında İnce Memedi konu alan konuşmalarında insan ve korkuyla ilgili olarak Koca Osman söylenir: “İnsan olmak… İnsan olmak… İnsan olmak,” diyor, yürüyordu. “İnsan olmak, Kamer Ana, insan olmak… Bak bir ayağım çukurda. En çok, en çok daha on yıl yaşarım. Sonra üfürüverirler, can kuşu kafesten uçar gider. İnsan olmak Kamer Ana, insan olmak. Her işin başı bu. Korkudur insanı alçaltan, insanlıktan çıkaran. Bunu bilirim, bunu söylerim.”[3] Korku ögesini ele alış biçimiyle Yaşar Kemal’in romanlarından aldığımız örneklerin sayısını çoğaltabiliriz. Ancak yazarın son romanı olan Tek Kanatlı Kuş açısından irdelememizi yapacağız.

Eylül 2013’te çıkan kitap, korkulan bir kasaba karşısında farklı toplumsal kategorilerden gelen insan tiplerinin tutumlarından yola çıkıyor. Korkuyu aşmaya en yatkın tip Zeliha olarak görünüyor, o da başarısız kalıyor. Çünkü korkunun nedenlerine, etkilerine, ona yüklediği psikososyal havaya bakmaktan çok kendi kör noktasına, kişiliğini engelleyen davranış kalıplarına sığınarak kaçıyor. Zeliha’nın kendine güvenen bir çıkışı olsaydı, korkunun üzerine gitseydi kasabada yeni bir yaşamın kurulması için hiçbir olumsuz neden yeşermezdi. Remzi Bey düşünsel bilinç açısından daha yakın duruyor korkuyla kavgaya, ne yazık ki o da Melek hanımla kurduğu çemberin içinden pek çıkmaya niyetli görünmüyor.

*

Bir tren yolculuğuyla başlar sürgün edilmiş ailenin Anadolu’ya düşmüş macerası. Melek Hanım ve eşi; emekliliği yaklaşmış posta müdürü Remzi Tavdemir Beyin yolculuk yaparken kaldıkları vagonda yaşadıkları “koku” ağırlıklı can sıkıntısından sonra inecekleri yere varırlar: “Remzi Bey yorulmuştu. Dizleri sızlıyordu. İçinde bir karamsarlık vardı, elini ayağını kesen. Korkuya, umutsuzluğa benzer. Her atanmada böyle olurdu. Bunca yıl bu kadar kasaba, bu kadar bucak dolaşmış bir türlü alışamamıştı. Nasıl alışsın, her yer başka başka, her yerin her insanı başka başka. Remzi Bey tanımadığı insandan, tanımadığı yerden korkardı. Kim bilir, bir insanın iyilik mi kötülük mü, dostluk mu düşmanlık mı düşündüğünü şöyle yüzüne bakınca, kim bilir? Tanışmadan, konuşup görüşmeden bir insan korkuludur, başka bir şey değildir. Yani herhangi bir şeydir. Konuşup görüşüncedir ki işte o zaman insan insan olur.”[4] İnsanoğlunun içgüdüsel bir korunma hareketidir bu durum. Bilmediği şeyden korkması… Haklıdır Remzi Bey, “Tanışmadan görüşmeden bir insan bir ıssız ada gibidir. Tehlikelerle doludur.”[5]

İndikleri istasyonda, “korkuya, endişeye, ürküntüye, umutsuzluğa benzer bir karamsarlık” çökmüşken istasyon şefi Sadrettin Beye rastlamaları biraz umutlandırır onları. Tanışırlar, çay içerler. Yokuşlu kasabasına atandığını iletirler. O, Ankara’ya gitmeleri gerektiğini söyler. Yokuşlu ile ilgili bildiklerini paylaşır:

“Fazla bir şey bilmiyorum ama Yokuşluya bir şey olmuş. Dağ çökmüş altında mı kalmış, bir şey mi olmuş, geçende birisi anlatıyordu. Bir şey olmuş işte.”[6]

Korkularından otobüsler de artık Yokuşluya gitmiyorlar. İstasyondan geçen bir köy otobüsünü durdurup binerler. Şoför Yokuşlu hakkında pek iyi düşüncelere sahip değildir:

“Dağ düşüyor Yokuşlunun üstüne,” dedi. “Kimse yaklaşamıyor oraya… Dağ evleri, kayaları ezip geçiyor her gün her gün… Kimse yaklaşamıyor o kasabaya. Siz amma yürekli adamlarsınız.”[7]

Kasabaya varmadan otobüs kavşakta indirir ikisini. Bir ceviz ağacının gölgesine öteberileriyle yerleşirler. Kasabadan çıt gelmez. Sessizlik dolaşır bir bulut gibi her yanında. Kavşağa gelen ikinci otobüs de Yokuşluya girmez. Bir mavi otobüs geçer gider, bir siyah taksi gelir. Kasabaya girmenin yolunu bulamayan taksiyi süren kişi de Ankara’ya döner. Ve bir yolcu gelir; Yanıkoğlu Hüseyin. Kasaba hakkında o, bir bakış geliştirmiştir:

“Her gün giriyorum kasabaya, bomboş. Boşluk korkutuyor adamı. Boş bir kasaba, aman Allah kardaş, düşman başına. Bu kasabanın insanları boşluktan korkup kaçmışlar, başlarını alıp gitmişler.”[8]

Bir minibüs gelir. Kasabaya gitmek isteyen yurdışından gelmiş iki çift iner. Almanya’dan kasabalarına gelen bu çiftleri bütün ısrarlara rağmen minibüs kasabaya götürmez. Almanya’dan gelenler arasında Zeliha ve eşi Hüsam da vardır. Zeliha ilginç bir tiptir. Yerinde duramaya biraz deli dolu ama bir iyi kız işte! Bir tartışma esnasında kasabayı yol eyler, korku bataklığına saplanmış gibi olur:

“Hiçbir şey duymuyor, düşünmüyordu. Korkunun ötesinde bir korku, ürküntünün ötesinde bir ürküntüdeydi. Sadece kasabaya yürüyordu, karanlığın içine dalmış… Her yürüdükçe, her boşluğa daldıkça kabusu artıyor, boğazını bir karanlık el sık ha sık ediyordu…”[9]

Korkudan çıldıracağı bir anda Hüsam çeker alır onu kasabanın içinden. Söyle ki onu bekleyenlere yanlarına vardığında anlatır, “her şeyi anladım, hiç insan yok.”[10] Kasabayı ecinni kuşların istila ettiğini söyler. Hem duvar gibi kuşlar. Zeliha ve eşi de ayrılır giderler. Zeliha kasaba hakkında kararını vermiştir:

“Burada bir saniye duramam. Korkuyorum, içime değiyor, başımıza bir iş gelecek… Korkuyorum. Ben gidiyorum.”[11] Diğer çift de ayrılır oradan, başka bir yol üzerinden ulaşacakları yere gitmeye karar verirler. Melek Hanım ve Remzi Bey yaşananlara bir anlam vermeye çalışırlar. Beklemeye devam ederler.

Yeni insanlar gelir… Onlar da uzaktan bakar ve korkarlar… Molla Aptullah, “ah şu kasabaya bir girebilsem…”[12] diye hayıflanarak söylenir.

Roman hani deyim yerindeyse Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken’i okurkenki hisse düşürüyor bir ân insanı. Godot’un gelmesinde bir umut, güzel günler, mutluluk yani insanın esenliğini sağlayacak iyi şeyler olacaktır. Ama gelen olmaz! O beklenti yer yer korkuyla örülü beklemeyi istismara dönüşür. Tek Kanatlı Kuş’ta da o korkulan kasabada insanların beklentilerini karşılayacağı bir durum söz konusudur. Bir gidebilseler, yani korkularını aşıp! Godot bir gelebilse; onlar bir gidebilse gibi katmanlı geçiş benzerliği algılanabilir…

Sonuç olarak diyebiliriz ki, edebiyatta korku olgusu üzerine çalışacaklar için Yaşar Kemal’in romanları önemli bir kaynak olarak değerlendirilebilir ve üzerinde psikososyal incelemeler yapılabilir.

[1] Kemal, Yaşar: Yer Demir Gök Bakır. Dağın Öte Yüzü 2. Adam Yay. İstanbul, 2000, s. 177
[2] Kemal, Yaşar: İnce Memed 4. Adam Yay. İstanbul, 2000, s. 447
[3] Kemal, Yaşar: İnce Memed 2. Adam Yay. İstanbul, 2000, s. 31
[4]Kemal, Yaşar: Tek Kanatlı Kuş. YKY Yay. İstanbul, 2013, s. 11-12
[5] Kemal, Yaşar: A.g.e, 2013: 12
[6] Kemal, Yaşar: A.g.e, 2013: 18-19
[7] Kemal, Yaşar: A.g.e, 2013: 22
[8] Kemal, Yaşar: A.g.e, 2013: 39
[9] Kemal, Yaşar: A.g.e, 2013: 51-52
[10]Kemal, Yaşar: A.g.e, 2013: 60
[11] Kemal, Yaşar: A.g.e, 2013: 62
[12] Kemal, Yaşar: A.g.e, 2013: 72

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.