Sanatın fiziksel tanımı ve amacı-1

Cappella Sistina (Michelangelo)

Sanatın ne olduğunu Picasso’ya sormuşlar bilseydim kendime saklardım demiş

 

 

“İnsanların, tabiat karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir.” Demiş bir başka düşünür.

 

Tolstoy, “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı” der.

 

Herbert Read, “Sanatın Anlamı” adlı eserinde şöyle söylüyor: “Genel bir sanat teorisi şu düşünce ile başlamalıdır; insan, duygularının önüne konan şeylerin biçimine, yüzeyine ve kütlesine göre davranır. Eşyanın biçim, yüzey ve kütlesinin belli ölçülere göre düzenlenmesi hoşumuza gider. Böyle bir düzenin eksikliği ise ilgisizlik ve hatta büyük bir sıkıntı ve tiksinti verir. Güzellik duygusu, hoşa giden bağlantılar duygusudur. Çirkinlik duygusu da bunun tersidir.”

 

Antik çağlardan bu yana sanatın, güzelliğin, estetiğin ne olduğu konusu insanların kafasını sürekli meşgul etmiş, bu olguları kendilerince tanımlamaya ve çözmeye çalışmışlardır. Fakat hem sanatı yapanlar, hem de onu yorumlayanlar genel bir tanım yapmakta zorlanmışlar, ortak bir tanımda buluşamamışlardır.

Bazen toplumlarda sanat yapıtlarına ve sanatı yapanlara karşı ilgiler o kerteye varmış ki hem yapıtları, hem de bu yapıtları yaratanları kutsamışlar, bunlara tapmışlar veya bunlardan korkarak yasaklamışlardır.

 

Bu yazıda, güzellik olgusundan yola çıkarak; acaba sanatın bu etkileyici gücü nerden geliyor veya sanat yapıları kişileri neden bu kadar etkileyebiliyor, “sanatın fiziksel tanımı ve amacı nedir ?” sorularına değişik bir açıdan yaklaşarak yanıt bulmaya çalışacağım.

İnanıyorum ki aşağıda ortaya koyulan görüşler, sanatı daha iyi tanımlamada ve ortak noktalarda buluşmada bizlere yardımcı olacaktır. Fakat takdir edersiniz ki “sanatın tanımı” bir makale yazısı içine sığabilecek kadar dar kapsamlı değil.

 

Doğadaki olguları tanıma ve anlamada en temelde matematik bilimi gelir. Daha sonra sırasıyla fizik, kimya, biyoloji vb temel bilimler görev alır. Mesela, bir kişinin bir olay karşısında gösterdiği tepkiyi biyoloji bilimi vücuda salgılanan hormonlar bazında ele alırken, kimya bilimi, bu hormonların kimyasal yapılarını, psikoloji bu hormonların insan davranışlarına etkisini, sosyoloji bu davranışların toplumsal etkisini, matematik ise bu etkileşmelerin oransal ve sayısal büyüklüğünü ele alır ve tanımlar.

 

 

Sanat, en genel tanımıyla yararlılıktır.

 

Eğer bir olayda, bir varlıkta, bir yapıda estetik, güzellik varsa orada ya yararlılık vardır veya yararlılığa gitmek, yararlılığı bulmak için öğreticilik, yol göstericilik vardır.

 

Bazen sanat eserlerinde güzellik olmayabilir ama baskın bir şekilde yol göstericilik vardır. Yani bazen bir çirkinliği, bir kötülüğü anlatmaya çalışan yapılar da sanat eseri olabilir.

 

İnsan kaşını ele alalım. İnsan kaşının amacı, insanı güzelleştirmek veya güzel olmak değildir. Kaşı oluşturan mekanizmaların baştan ve sondan öyle bir derdi yok. Kaşın birincil işlevi ve görevi, hatta tek işlevi ve görevi koruyuculuktur. Kaşlar, insanın en önemli organlarından biri olan gözü terden, terle birlikte baş kısmından gelen asitlerden, tozlardan, tuzlardan, mikroplardan ve güneşten korumaktır.  Eğer kaşlarımız olmasaydı bu hassas organımız ( göz ) korunmasız kalacak ve zaman içinde işlevini yerine getiremeyecekti.

 

Eğer kaş bu koruyuculuk görevini yerine getirirken yani bir iş yaparken en az mekân en az madde kullanıp mekândan ve malzemeden tasarruf sağlayarak biçimlendiyse bu kaşın bir güzelliği/ estetiği vardır diyebiliriz.

Yani tasarruf demek; bir yapı oluşurken en az enerji, en az mekân, en az madde, en az zaman (gerçi zaman enerjinin içinde bir faktördür ) kullanılarak en fazla verim demektir.

 

Diyelim ki kaş kulağa kadar sarksa veya tüm alna yayılsa, kıllar fazla uzun ve kalın olsa gereğinden fazla mekân ve gereğinden fazla malzeme kullanılmış olacaktı. Aşağı doğru kavisli değil de düz olarak yapılansaydı işlevini yerine getiremeyecekti. Böyle bir kaşda güzel olmayacaktı.

 

Burada estetik ve güzel kaşın fiziksel formülünü şöyle yazabiliriz:

          Güzel kaş = en çok iş yapma  / ( en az mekân + en az malzeme)

(gereği kadar kullanma)

 

Tabiî ki burada kaşların yapısı kişinin birçok özelliklerine de (fiziksel, kimyasal, biyolojik, psikolojik vb ) bağlı olarak gelişir.

Aslında olay çok daha komplikedir. Yani kaşların yapılanmasında kişinin çok çeşitli özellikleri işin içine girer. Hatta kişinin yaşadığı coğrafya, kişinin yaşadığı toplumun kültürel yapısı vb. Eğer burada kişinin olumlu özellikleri baskınsa kaşları da güzel yapılanacak, olumsuz özellikler baskınsa buna bağlı olarak kaşlar dengesiz yapılanacak ve çirkin kaşlar oluşacaktır. Diğer faktörlerde, bu temel çerçeve içinde düşünülmeli.

Çok terleyen, terleme sorunu olan kişilerin kaşları haliyle daha kalın olacak, az terleyen veya hiç terlemeyen ( terlememe hastalığı olan ) kişilerin kaşları ya hiç olmayacak ya da çok cılız olacaktır. Çevremizde, bu durumda olan insanlara her an rastlayabiliriz. Göz küçük veya büyükse veya yapısında bir çarpıklık varsa kaşta göze göre yapılancıktır………..

İşte kaşların estetik ve güzel olmasının nedeni genelde kişinin ruhsal ve bedensel sağlığının bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Buna bağlı olarak estetik ve güzellik burada bize kaliteli üreme ve üretime giden yolda rehberlik görevi yapmıştır. Demek istenmiştir ki “Baktığın kişi sağlıklı bir yapıya sahip bu kişiyle evlenebilirsin, arkadaşlık yapabilirsin.” Bir başka deyişle karşındaki kişi genelde sağlıklıdır. Onunla kaliteli üreme ve üretim yapılabilir.

 

 

Fiziksel formülümüzü biraz daha genelleyerek yazalım:

 

Sanat yapıtı ( estetik, güzellik) = en çok iş yapma ( gereği kadar ) / (en az enerji + en az zaman +en az mekân + en az malzeme ) kullanarak

 

Sanat ( estetik, güzellik) = enerjiden tasarruf + zamandan tasarruf + mekândan tasarruf + malzemeden tasarruf

 

İnsanın diğer tüm organlarının yapılanmasını ve insanın bütünsel güzelliğinin oluşumunu genel olarak yukarıdaki formüle ve bakış açısına göre yorumlayabiliriz.

 

Acaba bayanların kaşları ile çok fazla uğraşmalarının nedenlerinden biri de bu olamaz mı?

 

İnce belli bir kadına karşı erkeklerin duyduğu istek ve haz da bu bağlamda düşünülmeli. Bir kadının ince belli olması bir yerde erkeğin cinsel birleşmede beli daha rahat kavrayarak spermlerini en az enerji harcayarak en derine atma isteğinden başka bir şey değildir. Burada az enerji harcanmasıyla üremeye katkıda bulunulmuştur. Gene ince belde az mekân, az malzeme, az enerji kullanarak çok iş yapma yeteneği vardır.

 

Aynı zamanda kişilerin sağlıklı fiziksel özellikleri yavruya da geçtiğinden bu da üremede kaliteyi getirmektedir.

 

Sanat olgusunun üç ana tarafı vardır; 1- Sanatı yapan veya icra eden. 2- Sanat yapıtı/eseri. 3- Nesneye/esere bakan kişi. Bilim insanları bu konuda hep şunu tartışmışlardır. Sanat öznel midir yoksa nesnel midir? Tabiî ki kimi düşünürler sanat kişiden kişiye, toplumdan topluma, zamandan zamana değişir görüşünü savunmuşlar. İkinci gurup ise sanat her şeyden bağımsızdır, nesnenin kendisidir, öznel bakıştan ayrı tutulmalıdır görüşünü savunmuşlar. Bu iki temel görüş arasındaki çatışma sürekli var olmuş, bu farklı görüşler sanatı tanımlamada ortak bir yere varamamıştır.

 

Olayı üreme, üretim temelli olarak ele alırsak sanatı, estetiği ve güzelliği daha iyi tanımlarız ve böylece ortak bir noktada buluşuruz, düşüncesindeyim. Sanat eserini yapan kişi genelde o zamanın, o ortamın kültürel yapısına bağlı olarak eseri yapar. Kültürel yapıyı belirleyen faktörlerin temelinde zamanın ve o toplumun üretim şekli ve çeşidi belirler. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında sanat, estetik veya güzellik özneldir yani kişiden kişiye, toplumdan topluma zamandan zamana değişir. Ama değişmeyen bir şey varsa o da sanatın ve sanatçının üreme ve üretimin kalitesinin artmasına katkısıdır. Bu açıdan bakıldığında sanat ve sanatçı nesneldir yani evrenseldir.

 

Bir toplumda hırsızlık kültürü hâkimse yani o toplumdaki kişiler çalarak çırparak üretim yapıyorsa, geçimini sağlıyorsa o toplumda hırsızlar ve hırsızlık aletleri, anlatımları kutsanacak ve böyle yapılanmalar karşısında o toplumun bireyleri haz duyacaktır. Belki buna yanlış diyebiliriz ama o toplumun bireyleri üreme ve üretimini devam ettirmek için böyle yapılanmışlardır. Bunlar ayrıntıdır. Aslolan şu; sanat ve sanatçının görevi bulunduğu toplumda, bulunduğu zamanda, bulunduğu kültüre bağlı olarak üreme ve üretimin kalitesini arttırmaktır. İyi bir üretim gerçekleştirmek için aklı ve bedeni çalıştırarak somut ve soyut ürünler yaratmaktır. Bu işlevleri en iyi şekilde yerine getiren yapılanmalar o toplumda kutsanır, bireylere haz verir ve bu tür yapılar bir güzellik ve estetik örneği oluştururlar.

 

 

Her halde biz insanların da beslenme şekli fareler gibi olsaydı o zaman burada kuyruk güzelliğinden ve estetiğinden bahsediyor olacaktık. Tabiî ki o zaman insan olmazdık. Çünkü canlının bedensel ve beyinsel evrimi genelde besin çeşidine ve bu besinleri elde etme şekline de bağlı olarak gelişir.

Yorum Yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.