Ressam İlhami Atalay söyleşisi-1

ilhami atalayRessamların sanatları kadar hayatları da ayrı bir değer taşır. Çünkü –diğer sanatkârlar gibi-onların da sanatları, hayatlarının yansımasıdır. Bu neden ile olsa gerek sanat tarihi çalışmalarının önemli bir kısmını da sanatçı hayatları teşkil etmektedir. Ressam nerede, nasıl bir ailenin çocuğu olarak doğmuş? İlk gençlik yılları nasıl geçmiş? Evliliği, ailesi, hastalıkları, tutkuları… Fakirliği, divaneliği ve her yönüyle hayatı, sanatının temel taşıdır ressamın.

Pek çok eleştirmen tarafından göz ardı edilmiş olsa da ressamın hayatı boyunca yaşadığı her olay ve karşılaştığı her insan, onun eserlerinde yer bulmaktadır. Kimi zaman sanatçının kendisi bile fark etmez bunu ama işin aslı sanat bir algılar bütünüdür ve hayat da kocaman bir algı alanıdır. Bu neden ile ressamın eserlerini incelerken yaşamından izler bulmamak olanaksızdır. Onun yaşantısını gözlemlerken de eserlerinin muhtevasına dair ipuçları yakalamak pek olasıdır. Bu neden ile en güvenilir eleştiri ressamın hayatı hakkında bilgi sahibi olmayı şart koşar.

İlginç bir hayat… Pek çok sanatçınınki gibi zorluklar ve mücadele ile dolu, dikkat çekici ama dikkat edilmemiş bir sanat serüveni onunki. Yoksa ‘onlarınki’ mi demeliyiz? Zira İlhami Bey’in sadece kendisi değil karısı da ressam… Bir tek karısı mı? İki oğlu, bir kızı var İlhami Bey’in; onlar da ressam. Alın size, aile boyu sanat, aile boyu sanat eleştirisi ve topyekûn sürdürülen bir sanat mücadelesi!

Sözleştiğimiz günde, birkaç saat gecikmiş olmanın utangaçlığıyla atölyesine girdiğimde, onu, koca mekânda tek başına oturuyorken buldum. Birkaç metre uzağına koyduğu resimine bakıyordu. Öylece, kımıldamadan duruyor. Bu manzara onun devasa yalnızlığını sergiliyor.

Saat geç olduğu için dilerse söyleşiye başka bir gün başlayabileceğimizi belirttim. Bu akşamlık sadece kısa bir sohbet önerdim. Dudak büktü. Teklifimi sıradan bulmuş gibiydi. “Fark etmez!” dedi. Bunu derken, söyleşi için sabırsızlandığı belli oluyordu. İlhami bey’i tanımak için o gün bana eşlik eden gazeteci arkadaşım Mehmet Lütfü ile birer tabure çektik. Defterimi, kalemimi ve kayıt cihazımı çıkardım. Galiba, daha fazla beklememize gerek yok idi.

Söyleşimizin ilk sorusunu yönelttiğimde, Atalay’ın cevabı bana çok sıradan geldi. Bir an, bu mülakatın sıkıcı geçebileceği endişesine kapıldım. Fakat sonrasında susmak bilmeyen bir adam belirdi karşımda. Binlerce tabloya sığmayan hayatını sözcüklere sıra geldiğinde kaç saate sığdırabilirdi ki?

17 Kasım, Salı

16.30, Sirkeci

Sanat hayatınızın köşe başlarını madde madde özetleyelim, sonra ayrıntıları konuşalım, olur mu?

Akademide bana etmediklerini bırakmadılar!

Öncelikle sadece bir özet yapsak?

Akademizme karşıyım diye canıma okumaya kalktılar. Zaten bugünkü sanat okulları da böyle… Medya da böyle; benim gibileri dışlıyorlar.

Özet falan umurunda değildi. İçinde biriktirdiği belliydi ve konuşmak istiyordu. Doğduğu şehrin aksanını olduğu gibi koruyan bu yaşlı ama dipdiri ressamın susmaya niyeti yoktu. Aslına bakılırsa, hangi ressama sorsanız kızacak, isyan edecek bir konu bulunurdu. Fakat İlhami Bey, içi epey dolmuş, bugüne kadar yeterince anlaşılamamış ya da kendini anlatmaya olanak bulamamış bir ressam olarak karşımda duruyordu. O, kendini böyle his ediyordu ve his ettiriyordu.

Şöyle yapalım; ailenizden başlayalım o halde. Bildiğim kadarıyla eşiniz ve çocuklarınız da ressam. Böylesine her zaman rastlanmıyor. Bu durum toplumsal hayatınızı ne şekilde etkiliyor?

Toplumsal yaşantımızı etkilediği falan yok. Gayet normaliz biz (gülümsüyor). Fakat genetik olarak ressamız.

Eşi ve çocukları dışında bir kişiden daha bahsediyor. Bu şaşırtıcı bilgiyi ben de o an öğreniyorum.

Annem 75 yaşından sonra resim yapmağa başladı. Bir gün atölyeme geldi. Duvarlardaki tablolara bakınca “Oğlum, sen epey günah işlemişsin Bundan sonra ben sana yardım edeyim de günahlarını azaltalım”, dedi.

İlhami Bey, annesine kurnaz bir soru yöneltir: “Anne sen bu halinle bana nasıl yardım edeceksin?”

Ama aldığı cevap çok daha zekice hazırlanmıştır: “Benim doğurduğum adam yapabiliyorsa ben gani gani yaparım!”

Birkaç tane fırçamı ve boya tüplerimi alıp bahçeye çıktı. Bir iskemleye oturdu ve resim yapmaya başladı. Aradan birkaç saat geçti. İçeri bir Amerikalı girdi. “Dışarıda resim yapan bir kadın var, fotoğrafını çekmek istedim izin vermedi. Kim o?” (İlhami Atalay; İngilizce, Almanca, Fransızca ve Arapça konuşabiliyor) diye sordu. Annemdir, diye cevap verdim. Amerikalı, annemin yaptığı resimleri çok beğendiğini söyleyince ben de merak ettim. Bahçeye çıktım ki annem her tarafı resim doldurmuş. Amerikalı, annemin kâğıt üzerine yaptığı bu resimlerden yirmi yedi tanesini satın aldı ve gitti. Sonra annem bana döndü ve “ben sana yardım ederim dememiş miydim?” dedi.

Ya günah?

Bırak günahı, annem turistin ödediği parayı görünce resime bu kadar geç başladığına bile pişman oldu (ikimiz de gülüyoruz).

Pages: 1 2 3

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.