Tükenen, öksüz kalan sanat!
Sanatçı ve onun emeğine, sanatına saygı duymadığımız bir ülkede yaşamanın acısını en iyi yaşayanlardan biriyim. Bir ülkede sanatçı ve onun emeği yok sayılıyorsa, o ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir. İnanç siyasetinin gölgesinde unutulan, yalnızlığa, kendi kaderine terk edilen sanat, o ülkede yaşananların Batı’ya yansımalarının getirisinde, ne yazık ki sergilenenlerin siyah resminin kimse farkında değil.
Türkiye’de şu anda sergilenen şeyin adı bana göre ”Dökülen edebiyat, dökülen sanat” olmalı. Bir Japon’un bir ayda üç kitap okuduğu bir ülke modeli haline gelmek, bunu belki ben göremeyeceğim, fakat benim ülkemde hala on yılda bir kitap okuyan ülke olarak kalmak, işte bunu asla unutamayacağım. Adeta bilgisiz bir toplum yetişmesini isteyen bir anlayış hakim ülkede. Göremeyen, anlayamayan, okumayan, bakmayan, analiz etme, araştırma ve sorgulama yeteneği olmayan bir toplum olmak. Birilerinin istediği toplum şekli bu bana göre. Batı ülkelerinde topluma hesap veren bir demokrasi var, peki Türkiye bunu neden yapamıyor? Çünkü uyuyan, uyutulan, korkan bir toplum, nasıl kendisini yöneteni sorgulama cesaretine sahip olabilir?
TÜRK EDEBİYATINI TANIMAYAN DÜNYA…
Türk Edebiyatını dünyaya tanıtamadık, dünya bizi hala sanatımızla, edebiyat ve diğer sanatsal değerlerimizle kabul etmiyor, tanımıyor. ”UCUBE” diye kendi ülkesinde Özgürlük Anıtını bile parçalayan bir anlayışa sahip ülkeyiz. Bu yetmiyormuş gibi, başka bir ülkenin sanatsal değerlerinden bile rahatsız olup ” bu eseri yıkın buradan” diyen bir mantıkla, ülkemizdeki sanatın Batı’da nasıl saygınlığından söz edebilirsiniz? Türk edebiyatını dünyaya tanıtmak amacıyla çalışmalar yapan (TEDA) projeleri bile bu gün yetersiz, 2010 yılında başlayıp, sadece 85 Türk eserinin yabancı dile çevrilmesi, tıkanmanın neresinde olduğumuzu açıkça gösteriyor aslında.
Geleceğe ışık tutacak değerde yazarlarımız yetişmiyor ya da bu kalitede düşüncede olanlar bekledikleri saygıyı değeri görmüyorlar eserleriyle birlikte. Edebiyatı bile yazmaktan, sanatı bile anlatmaktan, konuşmaktan korkar hale gelmek kaygı verici. Dünya bizi tanımıyor, dünya bizi inançların getirisinde yaşanan bir ülke olarak, bunun ılımlı demokrasinin içinde kalan bir ülke olarak görüyor. Edebiyatı, sanatı bazen de kendi kişisel kimliğinin saygınlığında kullananların, sanata, edebiyata zarar verdiğini düşünüyorum. Hala aldığı ödülün tartışıldığı Orhan Pamuk, sanatın, edebiyatın uluslararası bilimsel paylaşımında bu güne kadar ne yaptı? Dünya sadece Nobel kazanmış bir Türk olarak biliyor ve bu ödülü nasıl aldığını nasıl hak edip etmediğini zaman zaman sorguluyor.
Yıllar önce Aziz Nesin’in söylediği sözler geldi aklıma; ”Ben her zaman kendim için yazarım” ama bu sözlerin Orhan Pamuk anlayışında yer almadığının söylemek isterim. Yazar elbette kendisi için yazdığı şeylerin anlamlı ve güzel değerde olmasını ister, toplumla paylaştığında saygı ve anlam kazansın. Harvard Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada Pamuk, kendi dünyasını anlatıyor, ancak Türk Edebiyatının hala nerede kaldığını ve neden Dünya Edebiyatıyla buluşamadığını ya da bununla ilgili ne yapılması gerektiğini ortaya koyamıyor. Heykel yıkan, sanatçısına “istediğin ülkede yaşa” diyen, müzisyenin sülalesine küfreden, bale giysilerine burnunu sokan, televizyon dizilerinin bile kendi anlayışlarını yansıtması biçiminde yönlendirmeye çalışan, tiyatroya, sinemaya, edebiyata sansür getiren, yasakçı bir anlayışı eleştiremediğimiz sürece, sanatın, Türk Edebiyatının Dünya Edebiyatı ile bir arada olması mümkün değil. Aslında 23 Aralık tarihinde İstanbul Bostancı Gösteri merkezinde ”Hükümetin sanat politikalarını reddediyorum” diyen sanatçı buluşması gibi etkinliklerin daha da artması tüm dileğim. Ama bütün bunlara rağmen, Türkiye’de sanat, artık adamın köpeği ısırması noktasında kalmıştır.Sanatı televole kültüründe bırakanlar,sanata ne kadar zarar verdiklerinin farkındalarmı acaba? Sisteme hakim olan zihniyet,toplumun biat islam kültürün de kalması adına,şimdi mistik içi boş anlamsız tv dizilerinden bile medet umuyorlar.Sanat edebiyat çağdaş değişim değerleri içinde kalmadığı sürece,kendisini daima öksüz hissedecektir bu ülke de.Şimdi bu gerçeği yaşıyor Türk toplumu.
ALMANYA’DA DEĞİŞMEYEN DURUM…
Bugün uluslararası alanda çok sayıda önemli sanat ve kültür edebiyat fuarları var, bunların en önemlisi Frankfurt edebiyat fuarı, her yıl Türkiye buraya katılsa da sadece adıyla yer alıyor. Berlin Kültür ve Turizm fuarında Türkiye kültürle öne çıktı diyor bir yetkili. Türk kültürünün nasıl ve hangi değerler içinde yansıtıldığı ortada. Sonuçsa sadece bir hiç. Almanya da 24 Eylül -7 Ekim 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilen ”Kültürler Haftası” nda bile, Türk Edebiyatı. Sanatı, kültürü dünyaya yansıtılmadı.
Yıllarca oturdukları koltuktan bir türlü kopamayanlar, kendilerini Türk toplumunu temsil ediyorum biçiminde yetkili görenler, (TGD), (TGH) ve buna benzer kurumlar. Bu güne kadar yaptıkları ortada, içi boş anlamsız etkinliklerle ve iç hesaplaşmalarla, kendi kişisel kimliklerinin arkasında kalmaktan başka ne yapıyorlar merak ediyorum. Eleştirilmekten bile feyz almamak ya da bu güne kadar Türk toplumunu nasıl bir tıkanmanın ortasında bıraktıklarının farkında bile olmamak, kaybedilen zaman bana göre. Elbette akil düşünen insanların da olduğunu saklamamak gerek, ancak Türk toplumunu bu güne kadar sanattan, edebiyattan ve kültürel değişim anlayışının dışında bıraktıklarının, hala farkında olmamak üzüyor beni. Gösteri yapmak ya da zaman zaman basında bir şeylerin yapıldığı noktasında açıklamalar vermek değil, bundan sonrası için sadece dosyalanmış resim yerine, Türk toplumunu burada yaşadığı ve gelecekteki değişimselliğin öneminde buluşturacak çalışmalar yapmanın önemini vurgulamak isterim. Türk toplumu burada kendisini temsil edenlerin, kendi kişisel verilerinin tıkanmasında kalmasını hak etmiyor.
ADD’leri bile hala toplumdan uzak nokta da, Atatürk ve Cumhuriyeti bile anlatamayanların hakim olduğu bir kurumun, nasıl bir tıkanmanın ortasında kaldığını görmek üzüyor insanı. Özellikle son dönemde, Atatürk bu kadar yok sayılmadı. Toplumu Atatürk düşünce anlayışından uzaklaştırmaya çalışılan bir toplum yaratmanın gayreti içinde olanlar, Türkiye’de değil Almanya’da bile suskunluğa baktıklarında sanırım seviniyorlar. Avrupa da Almanya’da özellikle ADD’ leri, bu kaygı verici duruma bakarak daha etkin projeler içinde olmalı, Türk kültürünün sanatının edebiyatının, artık uluslararası alanda paylaşım noktasında, kendi toplumunu bu çağdaş anlayışta buluşturması gerekmiyor mu? Avrupa’da Türk kültürü artık kendi kimliğini bulmalı derim.
Son Yorumlar