Sanat ve sanat tarihi eğitimi
Toplumlar maddi varlıklarının devamını sağlayabilmek için ideolojilerinin taşıyıcısı olan kültürlerini, üst yapı kurumlarından biri olan eğitim aracılığıyla gelecek yeni kuşaklarına aktarırlar.
Ülkemizde eğitim, Batı’ya ayak uydurma çabalarının başladığı 19. Yüzyıldan itibaren ülkeyi Batı’nın uygarlık seviyesine çıkarmanın aracı olarak görülmüştür. Kapitalizmin belli bir seviyede gelişmesi ve her alanda Amerika etkisine girmemizle birlikte eğitimin amacı, kapitalizmin üretim, hizmet ve yönetim alanlarında ihtiyaç duyduğu iş gücünü sağlayacak insan potansiyelini yetiştirmeye dönüşmüştür.
Bilgi ve küreselleşme çağını yaşadığımız günümüzde eğitimin amacının da yeniden belirlenmesi gereklidir. Bu amaç; düşünen, sorgulayan, kendine güvenen, çağın gerektirdiği bilimsel ve toplumsal gelişmelere ayak uydurabilecek donanıma sahip yurttaşlar yetiştirmek olmalıdır.
Çağın gerektirdikleri, genel olarak sanat eğitiminin ve bu eğitimin bir bileşeni olarak da sanat tarihi eğitiminin önemini ortaya çıkarmaktadır. Bu yüzden sanat ve sanat tarihi eğitiminin öneminin açıklanması gereklidir.
Sanatın bizler için farklı anlamları vardır. Her şeyden önce yaşamımızı anlamlandırır. Ayrıca sandığımızdan çok daha fazla bizi sarmalamıştır. Sanat, iletişimin ve teknolojinin baskın olduğu günümüzde reklâmdan afişe, kullandığımız aletlerin tasarımından çevre düzenlemesine kadar her yerdedir. Sanatın mekânı sadece sanat galerileri, müzeler, salonlar değildir. İnsan, topluluklar halinde yaşamayı öğrendiği çağlardan öteye ürettiği sanatı, yaşamının her alanına yansıtmaktadır. Kültürümüzün bir parçası olarak bizimle yaşayan sanat, öncelikle kendiliğinden yaşantılar içinde kültür aktarımı şeklinde öğrenilir. Bunun dışında, belli bir program ve hedefle örgün ve yaygın biçimlerde yapılan sanat eğitimi vardır. Toplumları biçimlendirmede bu eğitim, kilit bir etkiye sahiptir. İlk olarak bu eğitimin gerekliliğini vurgulamaya çalışmak yerinde olur.
“Toplumda Sanat” adlı kitabında Baynes, kuram ve sanat arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışmıştır:
“…kurama çevrildiğinde sanatın gerçekliliğinin canlılığı silinir. Kuramın kuruluğu sanatın büyüsüne ve onun insan toplumundaki evrensel varoluşuna aktarmak güçtür. En büyük sanat eleştirisinde bile bu eksiklik vardır. Her açıklama sanatın özüne dokunmadan geçer; çünkü o zaten bir başka ortamda yeniden yaratılamayacak bir biçimde vardır ve yeterli ölçüde tanımlanamaz.” (Baynes, 2002).
Baynes, bu tanımlamada sanatın önemli bir özelliğine değinmektedir. Wittgenstein’in “gösterilebilir olan açıklanamaz” (Wittgenstein, 2002) çıkarımını da bu düşünceyle birleştirebiliriz. Sanat, insanlar tarafından kendilerini ve içinde yaşadıkları dünyayı tanımlamanın aracı olarak yüzyıllardır kullanılmaktadır. Ama seçilen yöntem göstermek, sözle anlatamadığını, duyuların bir veya bir kaçına yönelerek ve/veya bunları bütünleştirerek ifade etmektir. Sanatın kendine özgü bir ortamı vardır. Onu başka bir ortamda yeniden yaratamayacağımıza göre onun üzerine düşünüp yazıya dökmek, onun tarihini yazmak ve en önemlisi onu öğretmenin güçlüğü ortadadır.
Aynı zamanda sanatın sırrı, bu ifade etme yönteminde saklıdır. Çünkü sanat uğraşısı, insanın iki önemli düşünsel etkinliği olan imgesel ve kavramsal düşünmenin bir arada gerçekleşmesini sağlar. Bu düşünme etkinliklerinin sonucu oluşan, her alanda yaşantıya anlam katan, onu yeniden ve geliştirerek ortaya çıkarmaya yarayan “yaratıcılık” tır. Yaratıcılığın çağdaş tanımını Landau, “Daha önceden kurulmamış ilişkiler arasındaki ilişkileri kurabilme, böylece yeni bir düşünce şeması içinde, yeni yaşantılar, deneyimler, yeni düşünüler (fikirler) ve yeni ürünler ortaya koyabilme yetisi” olarak yapıyor.
Sanat üretimi sırasında yaratıcılık edimi gerçekleşir. Sanat eğitiminin en önemli gerekçesi, yaratıcılığı yaşatarak kavratmasıdır. Sanat dersinde yaratıcılığı kavrayan ve uygulayan öğrenci bunu her alana uyarlayabilir. Bu yüzden sanat eğitimi, sadece sanat veya sosyal alanlarla ile ilgili öğrenciler için değil, fen ve matematik ile ilgili öğrenciler için de önemlidir.
Kapitalizmin özellikle ilk dönemlerinde ekonomik bunalımlar ve hızlı kentleşme sorunları yaşanmıştır. Kapitalist üretim biçimi olan seri üretim, üretici güçlerin ürettiği işe karşı yabancılaşmasına neden olmuştur. Bunların sonucu olarak gerçekleşen toplumu oluşturan bireyler arasında yabancılaşma ve toplumda yaşanan psikolojik buhranların çözümü sanat olarak görülmüştür. Romantik dönemde kapitalizme tepki olarak başlayan bu yaklaşım, günümüzde sanatın bir tedavi yöntemi olarak uygulanmasına kadar ulaşmıştır. İnsanın kendini ifade etmesinin bir yöntemi olarak düşündüğümüzde sanatın, dolayısıyla sanat eğitiminin, insan psikolojisi üzerinde rahatlatıcı bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz.
Sanat eğitimi sırasında kullanılan atölye ortamı, demokrasi kurallarının öğretilmesinin mekânlarından biri olarak değerlendirilebilir. Bu eğitim sırasında birlikte çalışabilmenin, malzemeleri birlikte kullanabilmenin öğrenilmesi, eğitimde demokratik ortamın gelişmesine hizmet eder. Spor etkinlikleri de eğitimde demokratik ortamın gelişmesine hizmet eder. Ama sanat etkinlikleri sonucu üretim gerçekleşmesi ve rekabetin daha düşük seviyede oluşu sanat eğitimini bu alanda daha farklı kılar. Eşitliğin ve birbirine saygı duymanın, saygılı davranmanın gerekliliğini sanat eğitimi ortamı öğretir.
Sanatın bir iletişim yöntemi olduğu bilinen bir olgudur. Bu özelliği ile sanat, kişilere kendini ve yaşadığı toplumu anlama/anlatma, başka bir söyleyişle, iletişim kurma olanağını sağlar. Sanat eğitimi ise bu iletişim yönteminin öğrenilmesini, uygulanmasını sağladığı için gereklidir. Kanada Sanat Eğitimi Programı’nda sanat eğitiminin genel eğitim ve insan yaşamındaki öneminin ifade edilmesi aydınlatıcıdır:
“Sanat alanlarında (Dans, dramatik sanatlar, medya sanatları, müzik ve görsel sanatlar) yapılan deneyimler tüm öğrencilerin eğitiminde önemli bir rol oynar. Sanatlar hayal gücünü besler. Sanat, öğrencilere çevrelerindeki dünyayı anlayabilmenin yegâne yolunu kazandırırken, güzellik duygusunu geliştirir. Tüm sanat dalları, karmaşık sembollerle (Görsel, sözel, işitsel) iletişim kurar. Öğrencilerin değişik yöntemlerle yaşamın özelliklerini anlamasına yardım eder. Sanat yapıtının keşfi ile öğrenciler, insan olma durumunun niteliklerini kavrar. Bir oyunda, operada, resimde ortak karakteristik özelliklerin ne olabileceğini hayal edip, anlamaya çalışabilirler. Sanat yapıtındaki estetik ve insani değerleri tanımlayabilirler. Böylelikle başkalarını anlayabilirler ve toplum üzerinde sanatın uygarlaştırıcı bir etkisi olduğunu öğrenirler. Kendi işlerinin üretimi sırasında, kendi anlayışları ve kavrama güçleri ile iletişime geçerler, estetik yargı güçlerini ve sanatsal yeteneklerini geliştirirler. Sanatsal aktiviteler, oyun ve insan etkileşimi ile yakından bağlantılı olduğundan, öğrenciler sanat ile meşgul olduklarında merak ve mutluluk duygusunu tanırlar. Bu duygu onları kültürel yaşama ve diğer etkinliklere katılmaya motive eder.”
Sanat tarihi eğitimi ise sanat eğitiminin basit bir tamamlayıcısı değil, bu eğitiminin önemli bir bileşenidir.
İnsan bilimlerinin amacı insanı, sosyal bilimlerin amacı toplumu ve onun sosyal ilişkilerini tanımaktır. Sanat tarihi ise her ikisini anlayabilmenin ipuçlarını verir; o basit bir kayıt tarayıcı veya kaydedici değildir. Sanat tarihinin Clarke tarafından yapılan tanımı, sanat tarihinin sınırlarının sanatın sınırları kadar geniş olduğunu göstermektedir:
“Sanat tarihi, adının ifade ettiği gibi eski çağlardan günümüze kadar yapılan, sanatın tüm sunumlarının tarihsel araştırılması ile uğraşan akademik bir disiplindir.”
Sanat tarihi bir topluma ve onun eğitimine pek çok açıdan katkıda bulunur.
Öncelikle sanat tarihi kültür ile yakından ilişkilidir. Kültür olgusu Bozkurt Güvenç tarafından “…toplum, insan, eğitim süreci ve kültürel içerik gibi ana değişkenlerin ve bunlar arasındaki karmaşık ve karşılıklı ilişkilerin bütünü” olarak tanımlanmaktadır. Sanat tarihi bu karmaşık ve karşılıklı ilişkileri çok yönlü olarak kapsayan yapısı nedeniyle, aynı zamanda bu ilişkileri yansıtabilmektedir. Sanat tarihçileri birincil ve ikincil kaynaklardan yaptıkları araştırmalarla, kültür ve sanat arasındaki ilişkinin görünümünü elde ederler. Ayrıca sanat tarihi çalışmaları farklı kültürler arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin ait oldukları toplumlarda yansımalarını, ifade biçimlerini kavramaya yardımcı olur.
Sanat tarihi eğitimi, eğitim alanında kültür olgusunun taşıyıcılarından biridir. Sanat tarihi bu aktarımı doğrudan sözle değil; sanat yapıtlarını, sanat dönemlerini, sanatçıları inceleyerek sağlar. Bu sayede sanat tarihi daha nesnel bir yöntemle kültür aktarımı yapar. Çünkü kültürü çoğu kez ideolojik ve özcü bir yöntemle anlatan resmi tarih yazımından farklı olarak, kültür nesnelerini inceleyerek anlatır. Bu da kültürü daha objektif, daha anlaşılır bir yöntemle iletmesini sağlar. Örneğin, 19. yüzyıl sanatını öğrenen öğrenci incelediği sanat yapıtlarında dönemin düşünce yapısı, yaşayışı, ekonomisi hatta incelediği ülkenin coğrafyası hakkında bilgi sahibi olacaktır. Kültürü tüm yönleri ile kavrayacaktır.
Sanat tarihi eğitimi, kişinin görsel dili kavramasını geliştirir. Görsel dilin kavranması, imgesel düşünmenin yolunu açacaktır. İmgelerle düşünme, çevresine bakmayı, onu değerlendirmeyi beraberinde getirecektir. Ek olarak kişi, sanat tarihi eğitimi sırasında görsel analiz yaparak ve sanat hakkında bilgi edinerek, sanatın değerini anlayabilir. Sanatın kullandığı yöntemleri, anlatım dilini çözümleyebilir.
Sanat tarihi eğitimi, diğer derslerin eğitimine de katkıda bulanabilir. Örneğin, öğrenci Tarih Öncesi Çağları sanatını öğrenirken tarih dersinde öğrendiği bilgileri pekiştirir. Ya da Kuzey Avrupa’nın iklim özelliklerinin yağlı boya tekniğini keşfetmeyi gerektirdiğini öğrenirken, bu bölgenin iklim özelliklerini öğrenebilir. Özellikle kültürü yansıttığı için kültür derslerini kavramayı kolaylaştırır. Bunun dışında sanat tarihi matematik dersini yaşamda somutlaştırma olanağını yaratır. Öğrenci sanat yapıtında perspektifi öğrenirken veya mimari bir yapıda kubbe üzerine düşünürken matematik bilgisini yaşamda uygulayabilir.
Resim, müzik gibi sanat derslerinin uygulamalarında yaratıcılığın gelişmesi için de sanat tarihi eğitimi gereklidir. Çünkü tarihte var olan sanat biçemlerini, kullanılan teknik ve yöntemleri bilen kişiler, bunları özümseyerek, yaratıcılığını geliştirip, kendi biçemini oluşturabilir. Aksi takdirde sanat dersleri sadece sanat tekniklerinin öğrenildiği beceri dersleri haline dönüşür ki bu hem sanatın hem de sanat eğitiminin anlamını daraltır.
Sanat tarihi farklı toplumların kültürünü daha yakından tanıma olanağı verir. Farklı toplumların kültürlerini tanıyan kişi, her toplumun dünya kültürüne özgün katkılarda bulunduğunu bilincinde olacaktır. Böylelikle bir ulusun kültürünü öne çıkaran özcü (essentialist) anlayıştan uzaklaşabilir. Sanat tarihi bu yönüyle toplumda ayrımcılığın kalkmasına, dolayısıyla demokrasi eğitimine hizmet edebilecek açılımlar sunar.
Eğitimin amaçlarından biri düşünmeyi öğretmektir. Sanat tarihi eğitimi sırasında, değişik yöntemlerle sanat yapıtlarının, dönemlerinin incelenmesi, tartışmalar yapılması öğrenciye farklı düşünme ve sorgulama yöntemlerini öğreteceği için eğitime katkıda bulunur. Ayrıca sanat tarihi eğitimi dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanların sanat yaratırken kullandığı genel düşünme biçimlerini, yaratı yöntemlerini kavratacaktır. Sanatçı üzerinde kültürün etkilerini, farklı toplumların kültürel etkileşimlerinin farkında olunmasını sağlayacaktır. Çağımız sanatında sanat ürününden çok yaratıcılığın öne çıktığını söyleyebiliriz. Ayrıca günümüzde yaşamın her alanında yaratıcılığın öneminin farkına varılmaktadır. Bu koşullarda yaratıcılığı öğreten sanat ve sanat tarihi eğitiminin eğitim sistemimizde önemli bir yerde bulunmasının ve yeni koşullara uygun olarak düzenlenmesinin gerekliliği açıktır.
SEHER GÖNÜLTAŞ
Merhaba, Seher hanım ile görüşmek istiyorum. Lütfen yardım edermisiniz..