Türkiye’de sanat eğitiminin adı var, kendi yok (Egitim-Sen)
Aşağıdaki yazı, 2007 yılı sonunda Fazıl Say üzerinden başlatılan sanat eğitimi tartışmaları üzerine Egitim-Sen’in konuyla ilgili yaklaşımını içermekte, ancak bundan daha önemlisi, konuyla ilgili bir araştırmayı referans göstermektedir. Bu açıdan hala güncel ve önemli bulduk. Güncel tarihli habere buradan ulaşabilirsiniz.
*****
Son günlerde piyanist sanatçı Fazıl Say’ın çıkışıyla gündeme gelen ve büyük tartışmalara neden olan sanat eğitimi konusu sendikamızın doğrudan ilgi alanı olması nedeniyle, sorunun tarafı olarak soruna kendi cephemizden konuya ilişkin bir açıklama yapmamızı gerekli kılmıştır.
Eğitim Sen; 2004 yılında ve daha önceki yıllarda gerçekleştirdiği Demokratik Eğitim Kurultayında “sanat eğitiminin” önemine vurgu yaparak alanında uzman kişilerce kapsamlı bir rapor hazırlayarak kamuoyuna açıklanmıştır.
Raporun önemli bölümlerini tekrar kamuoyuyla paylaşmak tartışmanın daha sağlıklı ve bilimsel sürdürülmesi ve soruna üretilen çözümlerin yaşama geçirilmesi bakımından önemli olduğunu düşünüyoruz.
Tartışmalara 2006 yılında yaptığımız bir araştırma sonuçları üzerinden katılmayı kendimiz için bir görev saydık. Çıkan sonuçlar Fazıl Say’ın haklı olduğunu göstermektedir.
Bu bağlamda; öncelikle sanat eğitiminin önemi, gerekliliği, amaç ve ilkelerini belirlemenin üzerinde durulması gerektiğini düşünmekteyiz.
Eğitim Sen adına 2006 yılında Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Sosyolog Prof. Dr. Adnan Gümüş’e hazırlatılan, ilköğretim ve ortaöğretim il merkezleri müzik, resim ve diğer branş öğretmenleri ile öğrenci sayılarının karşılaştırmasını esas alan araştırmada çarpıcı sonuçlara ulaşılmıştır.
Araştırma Türkiye genelinde 7 bölgede 30 il merkezinde bulunan 278 ilköğretim, 207 ortaöğretim kurumunu kapsamaktadır. Bu okullarda toplam 552 bin öğrenci öğrenim görmekte, 26 bin öğretmen görev yapmaktadır.
İlköğretimde Durum
İlköğretimde il merkezlerinde okul başına en fazla sınıf öğretmeni düşmekte (19,6), bunu 3,21 ile Türkçe Öğretmenleri izlemekte, Matematik, Yabancı Dil ve Fen Bilgisi öğretmenleri de okul başına 2’şer kişi civarında bulunmaktadır.
* Okul başına 0,95 resim öğretmeni ve
* Resim öğretmeni başına 1.262 öğrenci düşüyor.
* Okul başına 0,58 müzik öğretmeni (ancak 2 ilköğretim okulundan birine 1 müzik öğretmeni) ve
* Müzik öğretmeni başına 2.025 öğrenci düşüyor.
* İlçelere ve köylere doğru gidildikçe, bu oranlar çok daha azalıyor (ilçe ilköğretimlerde daha az, köy okullarında ise neredeyse hiç resim ve müzik öğretmeni bulunmuyor).
Toplam kadro ağırlığının % 1,34’ünü müzik ve % 2,08’ini resim öğretmenleri oluşturuyor
Doğu, Güneydoğu’da ve gelişim endeksi düşük olan diğer bölgelerde yer alan illerde bulunan okullarda oranlar daha da düşük görülmektedir.
İlköğretim’de 6.119 Öğrenciye Bir Müzik Odası Düşmektedir.
Her 5 okuldan ancak 1’inde müzik odasına rastlanmakta; bir müzik odasına 6.119 öğrenci düşmektedir.
Marmara dahil tüm bölgelerde bulunan okullar müzik odası yoksunudur. Araştırmadan çıkan çok temel bir gerçeklik en üst gelir grubuna dahil ailelerin çocuklarının bulunduğu okulların bile salt sınav başarısına yönlendiği estetik-sanatsal incelmenin hiçbir öneminin bulunmadığıdır. Bunun en somut göstergelerinden biri bu grupta yer alan okullarda bile 4000 öğrenciye bir müzik odası düşmektedir.
Gelişmemiş bölgeler ile diğer bölgelerin alt gelir gruplarında yer alan okullarda 17.165 öğrenciye bir müzik odası düşmektedir. Bu okullarda müzik odası yok denecek kadar azdır.
Ortaöğretimde Durum
Ortaöğretim’de il merkezlerinde okul başına en fazla meslek öğretmeni (Mesleki-Teknik Öğretimden dolayı) meslek okullarına (17,59) düşmekte, bunu 7,49 ile Fen Bilimleri, 7,12 ile Türk Dili ve Edebiyatı, 7,03 ile Matematik Öğretmenleri izlemektedir.
*Okul başına 1,90 resim öğretmeni,
*Resim öğretmeni başına 978 öğrenci düşüyor.
*Okul başına 0,97 müzik öğretmeni,
*Müzik öğretmeni başına 1.883 öğrenci düşüyor.
*İlçelere doğru gidildikçe, bu oranlar çok daha azalmaktadır.
Bir müzik öğretmeni başına 1.883, bir resim öğretmeni başına 978, Felsefe Grubu Öğretmeni başına 580, coğrafya öğretmeni başına 474 öğrenci düşerken;
Türk Dili ve Edebiyatı, Fen Bilgisi ve Matematik branşlarında ise her biri için öğretmen başına yaklaşık 150 öğrenci düşmektedir.
Ortaöğretim okulları kadro ağırlıklarına (kadrodaki yüzdelerine) göre
*Resim ve müzik gibi estetik gelişime uygun alanların ağırlığı toplam kadroda % 2,87 ile çok düşük bir yer alıyor.
*Yine felsefe-mantık-psikoloji ve sosyolojiden oluşan Felsefe Grubunun ağırlığı (toplam kadrodaki oranı) % 3,14’te kalıyor
*Türk Dili ve Edebiyatı tek başına % 11,82; içerik itibariyle Tarih, Coğrafya ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi gibi “kültür bilimleri” (normatif dersler) ile birlikte % 23,71’lik bir ağırlığa ulaşıyor.
*İngilizce 10,16 ağırlığında bulunuyor.
*Matematik ve Bilgisayar % 13,62 ağırlığındadır.
*Fen Bilimleri (Biyoloji, Kimya ve Fizik) ağırlığı % 12,38’dir.
*Meslek Öğretmenleri ise % 29,21 ağırlıkla yer alıyor.
Bu ağırlıklara göre ortaöğretimin % 3’ü sanat-estetik, % 3’ü felsefe-sosyal bilimler, % 4’ü beden, % 24’ü fen-matematik, % 29’u teknik-zenaat ve % 34’ü de kültür şeklinde özetlenebilir.
Ortaöğretim’de 4.593 Öğrenciye Bir Müzik Odası Düşmektedir.
GENEL DEĞERLENDİRME:
MÜZİK VE RESİM DERSLERİNİN ESAMESİ BİLE OKUNMUYOR
ÖZETLE İL MERKEZLERİNDE toplam öğretmenlerin
İLKÖĞRETİMDE % 1,34’ünü müzik ve % 2,08’ini resim;
ORTAÖĞRETİMDE % 0,97’sini müzik ve % 1,90’ını resim,
GENEL LİSELERDE % 1,79’unu müzik ve % 3,08’ini resim öğretmenleri oluşturuyor.
Bir müzik öğretmeni başına
İLKÖĞRETİMDE 2.025 ve ORTAÖĞRETİMDE 1.883 öğrenci,
Bir resim öğretmeni başına
İLKÖĞRETİMDE 1.262 ve ORTAÖĞRETİMDE 978 öğrenci düşüyor.
Bu rakam ve oranlar, ilçelere doğru daha da kötüleşiyor. Ayrıca müzik ve resim öğretmenlerine okullarda çoğu kez ikinci sınıf öğretmen muamelesi yapılıyor; gerek milli eğitimin, gerekse öğrencilerin gözünde saygınlıkları yok sayılmaktadır.
2007’de Atanan 1855 Resim ve Müzik Öğretmeni Oranları Değiştirmeyecektir.
2007’nin 1.2.3. atama (Şubat – Ağustos – Aralık) döneminde kadrolu ve sözleşmeli olarak Müzik branşında 1030, Resim İş / Resim / Güzel Sanatlar /Grafik branşında 825 öğretmen atanmış bulunmaktadır. Atanan öğretmen sayısının ilköğretim ve ortaöğretimde artan öğrenci ve derslik sayısı ile emekli olan öğretmen sayısına orantılandığında, 2007’de yapılan atamaların okul ve öğrenci başına düşen müzik, resim iş dersi öğretmen sayısı oranlarında büyük bir değişikliğe neden olmayacağı bir gerçektir.
AKP’nin Eğitim Anlayışı Sanat Eğitimi Yerine, Din Eğitimi Odaklıdır
AKP hükümetinin iş başına geldiği 2002 yılından sonraki 3 yıllık döneme ilişkin iki farklı lisenin kıyaslanmasında; Anadolu Güzel Sanatlar Liselerinde okuyan öğrenci sayılarındaki artış oranlarına bakıldığında; Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi öğrenci sayısı 3 yılda (2003-2006) 6500’den 7950’ye çıkmış bulunmaktadır. Öğrenci sayısı 3 yılda %22 artmıştır.
Aynı süre içerisinde Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrenci sayısı (2003-2006) 16500’den 30000’e çıkmıştır. 3 yıllık artış oranı %90’a ulaşmıştır. Bu tablo, AKP’nin eğitim politikalarında tercihini hangi eğitimden yana kullandığını göstermesi bakımından anlamlı bir sonuç olsa gerek. Son beş yıllık dönem içerisinde İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrenci sayılarındaki artış oranı %80 olmuştur.
Sanat Eğitimi Önemli ve Gereklidir
Sanat eğitimi kavramı, özellikle ülkemizde anlamı çok açık olmayan bir kavramdır. Sanatın kendisinin mi, yoksa insanın eğitiminin mi amaç olacağı eğitim dizgemizde önemli bir sorunsal oluşturmaktadır. Toplumsal değişmeler, çeşitli batı toplumlarının eğitim politikaları içinde, sanat eğitimi anlayışlarını da etkilemiş, durum ve koşullara göre, sanat eğitiminde kimi zaman sanata, sanatın kendisine ağırlık verilmiş; kimi zaman da eğitsel amaçlar ön plana çıkıp, kişilik gelişimi ve insanın eğitilmesi önem kazanmıştır. Sanat eğitimi değişik anlayışlara göre; estetik eğitim, sanat yoluyla eğitim, sanat için eğitim, görsel sanat eğitimi, plastik sanat eğitimi, temel sanat eğitimi gibi kavramlarla adlandırılmıştır.
Eğitimbilim açısından sanat eğitiminin önemi, yapısındaki yaratıcılıkta yatar. Çünkü sanat eğitiminin amacı, diğer kuşakların yaptıklarını tekrar eden değil, yeni şeyler yapabilme yeterlilikleri olan insanlar yetiştirmektir. Bu tanımlardan da yola çıkarak “sanat eğitiminin yalnızca sanatçı yetiştirmeye değil, sanatın kendisiyle, yaşayarak, bilgilenerek ve tartışarak karşılaşan bireyleri, bu sanatsal yaşantılar ve deneyler yoluyla bilimde, teknolojide ve sanatta, kısaca düşüncede yaratıcı olarak yetiştirmeye yönelmektedir.
Toplumsal, kültürel değişimlerin hızına günümüzde yetişmek kolay görünmemektedir. Bu hıza erişmek için yeni düşünceler üreten ve bunları insanların gereksinimlerini de karşılayacak ürünlere dönüştürebilen bireylerin yetişmesi önemli bir gerçekliği oluşturmaktadır. Sanat eğitimi bu tür bireyleri yetiştirmede en etkili alanlardan biridir. Bu eğitimden geçen çocuk ve ergenlerin yaşamlarında karşılaşacakları yeni durumlara ve olaylara, özerkliklerini kaybetmeden uyum göstermeleri zor olmayacaktır. Bu nedenle sanat eğitiminin niteliği, yani çalışma uygulama süreçlerinin buluşa, yaratıcılığa, özgür çağrışımlara, özgür düşünme biçimlerine açık olmasından, bir yandan da zaman, yer, çalışılan konu, araç gereç sınırlılıkları gibi belli sınırlamalar ve belli bir disiplin gerektirdiğinden, günümüzdeki hızlı değişimlere uyum için uygun bir ortam ve temel hazırlar.
Sanat Eğitiminin Amaç ve İlkeleri Neler Olmalıdır?
Sanat eğitimi, kişiliğin uyumlu bir bütün olarak gelişimi sürecinde kişideki yaratıcı güçlerin gözetilip geliştirilmesini, insanın sanatın yaşamdaki yerini algılamasını, çocuk ve ergenin okul öncesinden başlayarak, çeşitli zaman ve yerlerde sanatsal etkinliklerde bulunmasını, sanatı kimi zaman izleyerek, kimi zaman da eleştirerek tüketmesini amaçlar.
Sanatın herhangi bir dalında üretimi gerçekleştirerek sanatı yaşayan çocuk ve ergen, yeniliğe, değişikliğe, yaratıcılığa çabuk geçer. Özgür düşünebilir. Böylece bilişsel, duyuşsal etkinliklerinde, zihinsel gelişiminde ve toplumsal davranışlarında da belirgin bir gelişim gösterebilir. Sanat eğitimi, eğitim dizgesinde ihmal edilen duyulara, duygu ve hayallere yer verir. Böylece yetişmekte olanlara, yalnızca insanın tek bir yanına, yani biliş ve bilgisel yanına önem verme gibi yanlış bir olgu da sanat eğitimiyle dengelenir.
Sanat eğitimi çocuk ve ergende estetik kaygıyı geliştirir. Estetik bir bakıma güzelin bilimidir. Böylece çocuk ve ergen güzeli, iyiyi anlar, seçer ve arar. Ayrıca sanat eğitimi, etkin, eleştirel, yaratıcı bireylerin gelişimini sağlar. Çocuk ve ergene kendisi ile birlikte çevresini biçimlendirmesi, kendine ve başkalarına saygılı olması gibi toplumsal sorumluluklar yükler. Böylece çocuk ve ergenin çok yönlü, açık fikirli yetişmesi, kendine güvenmesi, olay ve olguları kavraması, yeniliklere, çağdaş gelişmelere kapalı kalmaması ve kendisini gerçekleştirmesi de hedeflenir.
Sanat ve estetik farklı bilim alanlarını bir araya getiren disiplinlerarası bir işleve ve yaklaşıma sahiptir. Eğitim bilimlerindeki yeni gelişmeler estetik ve duygusal boyutun eğitim alanındaki önemini yadsınamaz hale getirmiştir.
Sanat Eğitiminin Gerekliliği
Sanat eğitiminin nasıl bir süreç olduğu üzerinde durduktan sonra, şimdi böyle bir eğitimin neden gerekli olduğuna geçebiliriz. Bu eğitimin gerekliliğini, bireylere ne kazandırdığını göz önünde bulundurarak, maddeler halinde irdeleyebiliriz. Birey, sanat eğitimi etkinlikleri yolu ile;
- Bir taraftan bakma eylemi içerisinde görmeyi öğrenirken, diğer taraftan dokunduğu biçimlendirdiği değişik malzemeleri tanıma fırsatı bulur. Uygulanan motivasyonlar uyarıcı rolü üstlenir.
- Her türlü yetenek ve gereksinimlerini ortaya çıkarma şansına sahip olur. Bu yolla kendi yetilerinin farkına varır, böylece ileride meslek seçiminde sağlıklı tercihlerde bulunur.
- Duygularını, görüşlerini malzemeye aktarırken yeni deneyimlere girer. Bu yaşantı zenginliği nesneler arası ilişkileri kurmada ona kolaylıklar sağlar, böylece senteze ulaşmayı başarabilir ve yeni anlatım yolları arayışına girer.
- Doğaya ve çevresinde gelişen ve değişen olaylara farklı bir gözle bakmayı davranışa dönüştürür.
- Kişiliğini geliştirme fırsatını bulur. Duyan, düşünen, yaratan, kendisi ve çevresi ile diyaloga giren bir yapı oluşturur.
- Soyut kavramları algılaması kolaylaşır.
- Karşılaştığı problemleri daha rahat çözümler.
- Zihinsel yetileriyle birlikte duygusal yanını da geliştirir.
- Sanatçı, sanat eseri ve kendisi arasında bağ kurmayı başarır,
- İçinde bulunduğu çevreyi algılayarak bu çevreyi daha iyi ve daha güzele doğru geliştirme isteği duyar.
- Grupla çalışma ve birlikte iş bitirme alışkanlığı edinir. Grubun başarısı için sorumluluk üstlenir.
- “Ben” için çalışma isteğini “biz”e dönüştürür.
- Araştırma, bulma, sınama ve yeniden kurma gibi yaratıcı süreçte yer alan yetilerini geliştirir.
- Özgüven duygusunun gelişmesine olanak bulur ve başkaları önünde kendisini ifade edebilme yeteneği kazanır.
- Kendi kişiliğini bulmasına olanak sağlar.
- Yaşamın her alanında kullanılabileceği yaratıcı davranışlar geliştirmesine yardımcı olur.
- Olaylara ve olgulara eleştirel bakabilme becerisi kazanır.
- Estetik kaygı gücü gelişir.
- Sanatsal yaratıcılığı gelişir.
Türkiye eğitim sisteminde genel eğitimden geçen her kişi, üniversiteyi bitirmiş de olsa sağlıklı bir sanat eğitimi, sanat kültürü almadan, sanat örnekleri görmeden, bilinçli bir sanat tüketicisi kimliği kazanamadan eğitimini tamamlamaktadır. Oysa sanat eğitimi ile bireylerin, içinde yaşadığı dünyayı kavramasında, karşılaştığı problemleri çözmesinde, gördüğü, hissettiği şeylere karşı tepki vermesinde son derece önemli bir rol oynadığı tartışmasız bir gerçektir.
Türkiye’de Sanat Eğitiminin Sorunları
Türkiye’deki eğitim sistemi içinde sanat eğitimi alanında karşılaşılan sorunlar içinde önceliği toplumsal yapı ile ilgili sorunlar oluşturmaktadır. Sanata ve sanatçıya ilişkin olumsuz bakış açısının sürekliliği, sanatın bireysel ve toplumsal olarak algılanmasındaki yanlış bilgilendirmeler, bireyin sanata ilişkin değerlerini içselleştirmesine izin vermeyen ve “sanat tüketmeyen” bireyler yetiştiren eğitim sistemi bu toplumsal yapı içindeki kısır döngüyü desteklemektedir.
Günümüz eğitim anlayışında örgün eğitimin her basamağında sanat eğitimine yer verilmesi bir zorunluluk taşımaktadır. Ana sınıfından başlamak üzere her çocuk; kapsamlı bir sanat eğitimi almalıdır.
Öğrencilerin sanatsal etkinliklere yönelik ilgi düzeylerinin düşüklüğünde öğretmenlerin ve ailelerin, öğrencilere sanat anlayışı kazandırılmasında etkili bir rol modeli olmaması da sanat eğitimi sürecini olumsuz etkilemektedir.
Demokratik ve bilimsel eğitim ilkelerinin yer almadığı eğitim politikalarının, sanat eğitimini engellediği bilinen bir gerçektir. Bunun yanı sıra Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullardan kaynaklanan sorunlar, sanat eğitimine uygun öğrenme ortamlarının oluşturulmasını engellemektedir. Okul ortamlarının, sanat eğitimi açısından uygun bir eğitim ortamı oluşturmaması ve bununla birlikte sanat eğitimine yönelik finansal kaynakların yetersizliği de en temel sorunlardandır. Sanat eğitimine uygun atölye, araç-gereç, doküman vb. olmaması, sınıf ortamlarının ve sosyal çevrenin bireyin sanatsal gelişimini desteklemesini sağlayan uyarıcılardan yoksun olması gerçeği de unutulmamalıdır.
Sanat eğitimi veren öğretmenin geleneksel katı yaklaşımı, öğretmen yeterliliklerine sahip olmayışı da önemli bir sorun oluşturmaktadır. Öğrencinin yaratıcılığını geliştirmeyi en önemli amaç olarak belirleyen sanat eğitimini bireyin yaratıcılığını engellemeye yönelik bir eyleme dönüştüren sanat eğitimcilerinin sayısı hiç de az değildir.
Sanat eğitimi ile ilgili müfredat programlarının yetersizliği, sanat eğitimi derslerinin kredi saatlerinin düşürülmesi, sanat eğitimi ile ilgili derslerin sayısının yetersizliği, sanat eğitiminin örgün eğitimde sadece resim ve müzik dersleri ile yapılmaya çalışılması, sanat eğitimcilerinin ölçme ve değerlendirme ölçütlerini geliştirmemeleri, eğitim yaşantılarını LGS, ÖSS gibi sınavlara yönelik hazırlık süreci olarak değerlendiren eğitim sistemi gibi sorunların hepsi sanat eğitimi alanının Türk eğitim sistemi içinde istenen noktaya gelmesini engellemektedir.
Temel Sorunlar ve Çözüm Önerileri
1. Sanat eğitimi öteki alan dersleri gibi kendi başına yerleşmiş tutarlı bir yapı oluşturamamıştır, bu yüzden dersler, genellikle, öğretmenlerin bireysel çaba ve ilgileriyle yürütülmektedir. Dersin amaçları dağınık ve belirsizdir. Bu konuda öncelikle yapılması gereken şey, dersin amaçlarının, uzmanlar ve alan öğretmenlerince yeniden gözden geçirilerek, uygulamadaki dağınıklığın ve belirsizliğin giderilmesidir.
2. Sanat dersleri, disiplin alanı olmaktan uzaklaştırılmış, önemsiz bir ders durumuna düşürülmüştür. Öğretim niteliğinin arttırılması için sanat derslerinin bir disiplin alanı olarak yeniden çerçevesi belirlenmeli ve gereken önem verilmelidir. Müzik, resim dersleri başta olmak üzere diğer tüm derslerin maaş karşılığı 10 saate çekilmelidir.
3. Başta ilköğretimde olmak üzere, diğer öğretim kademelerinde sanat eğitimi ders saatlerinin azlığı, malzemelerin yetersizliği, ortamın elverişsizliği (okulların % 90’ında atölyelerin olmayışı) öğretimi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu durumun düzeltilmesi genel eğitimin amaçlarına ulaşılmasını daha da kolaylaştıracaktır.
4. Sanat eğitimcileri, genel olarak bir yılgınlıkla karşı karşıyadırlar. Bunun önemli sebepleri, öğretmen sayısının yetersizliği ve sınıfların kalabalıklığıdır. Bu durum öğretim niteliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Öğretmenlerin motivasyonlarını arttırıcı önlemler, yukarıdaki öneriler doğrultusunda alınmalıdır. Ayrıca güzel sanatlar liselerine atanacak eğitim yöneticileri, alan bilgisine sahip sanat eğitimcilerinden seçilmelidir.
5. Yalnızca üniversite giriş sınavına ve dershaneye odaklanmış bir eğitim öğretim programının sonucu olarak, öğrenciler farklı ilgi ve yönelimler kazanamamaktadırlar. Bunun giderilmesi yönünde, onların sanata olan ilgilerini arttırmak ve sanatın ortak genel kültürün vazgeçilmez bir öğesi olduğu bilincini oluşturmak, demokratik tutum ve değerlere uygun estetik davranışlar geliştirmek için sanat eğitiminin tüm alanlarından ve çağdaş yeni uygulamalardan, sözgelimi yaratıcı drama ve müze eğitimi gibi, yararlanmaları sağlanmalıdır. Eğitim dizgesi çocukları ilgi, yetenek ve becerilerine göre yönelmeye ve yaşama hazırlamaya yönelik olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
6. Öğrencilerin estetik değer oluşturmalarına, hoşgörü kazanmalarına ve çok kültürlülüğe katkı sağlamak amacıyla sanat tarihi öğretimi liselerin bir bölümünde okutulan bir ders olmaktan çıkarılmalıdır, sorgulama ve eleştirel düşünmeyi yaşama geçirmek amacıyla sanat eleştirisi, oyun-eylem etkinliği (drama), okulöncesi eğitimden başlayarak öğretimin her basamağında sanat eğitimi derslerinin içinde çalışma alanları olarak yer almalıdır. Ayrıca resim ve müzik dersleri haftada iki saate çıkarılmalı, bu dersler, 4. sınıftan itibaren alan öğretmenleri tarafından yürütülmelidir.
Sonuç olarak;
Birleştirilmiş sınıflı okullar hariç diğer tüm ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarına en az bir müzik- resim öğretmeni kadrosu verilmelidir ,Bütün bu özellikleriyle birlikte ilk ve ortaöğretimde gerek teorik gerekse pratik olarak verilecek olan sanat derslerinin, öğrencilerin bilişsel yeteneklerinin gelişmesi ve yaratıcılıklarının artması konusunda onlara doğrudan katkı sağlayacağı açıktır. Özgür düşünebilen ve günün bütün değerlerini göz önünde tutarak zenginleştirmek yolunda çaba harcayarak bireyler, sanat eğitiminin nitelikli ve yetkin bir biçimde onlara sunulmasıyla kazanılabilecektir. Baştan savmacı bir zihniyetle oluşturulacak sanat eğitimi programı, bireylerin estetik duyarlılıklarının körelmesine toplumun da giderek yozlaşmasına yol açacaktır. Bu olumsuzluğun ortadan kaldırılması için ulusal bir sanat eğitimi politikasının oluşturulması zorunludur
Son Yorumlar