Lezbiyen sanat gösterisi(!) ve… (Duygu YAŞAM)

Bir sektörde para kokusu varsa, mutlaka uyanıklar da kuyruğa giriyor. Sonra sektörde olduğu gibi süre giden ahlak çöküşü, ülke çapında da yayılmaya başlıyor ve bozulan bir toplum örneği sergileniyor…

Önce Sothbye’s Çağdaş Türk Sanatı müzayedesiyle başladı görsel sanatlarımızdaki ahlak çöküşü. Ahlak çöküşü sadece bel altında yorumlanmamalı, Sotheby’s müzayedesinde Türkiye’deki sanat yatırımcılarına yönelik bir oyun sergilenirken, İngiliz şirketine para kazandırıldı ve satın alınan işler, yine satın alan Türk galerileriyle ülkemize getirildi ve de artan fiyatlar karşısında, çıldıran bir görsel sanatlar piyasası…

Sothbye’s müzayedesi ile, sözde sadece müzayedeye götürülen sanatçılar ülkemizde bir numaraydı imajı verildi ki, bu çok yanlış ve düzeysiz bir davranış olarak, görsel sanatlar tarihimize geçmiştir…

Sothbye’s müzayedesinde eserleri satışa sunulan sanatçıları incelerseniz, Şükran Moral’ın seks gösterisi altında yaptığı sözde sanat(!) performansının neden lezbiyenliği ortaya koyan bir porno gösterisi olduğunu ve amacının ne taşıdığını hemen anlayabileceksinizdir.

Bir galerinin alet olduğu bu çirkin sanat(!) gösterisinin hemen Contemporary İstanbul sanat fuarından sonra gerçekleştirilmesi de, oyunun ne anlama geldiğini ortaya koymaktadır.

Contemporary İstanbul ise ayrı bir rezalet gösterisi ortaya koyarak, görsel sanatlar çevresinde güvenilirliğin de giderek azaldığını göstermiştir.

Hemen her sanatı hobi edinmiş bir tarafından yapılabilecek dekoratif bir bezemeyle gerçekleştirilen bir marangozluk ve tabelacı anlayışı ile bitirilmiş sözde sanat eserine konulan iki buçuk milyon dolarlık bir fiyat, medyanın da gündemine düştü ve hatta, bir gazete yazarı köşesinde, yapan kişinin Doğu kökenli olmasının, önünü kesmeye çalışanları çoğaltmış olduğuna değindi. Bu doğru değildi çünkü aynı sanatçıya prim vererek Bedri Baykam bile Hasankeyf’de mağarada sergi açmıştı birlikte, şimdi Bedri de durumdan yana şikayet ediyor… Mağara sergisine gelince yıllar önce Hasankeyf’de bir mağarada sergi açarak, daha sonra resimlerini mağara önünde yakmış olan ressam Sait Keleş,’in uzantısı bile olamayan kopya mağara sergisi, yine medyada geniş yer buldu… Kopya eden alkışlanıyor, kopya edilen ise dik durarak ses çıkarmıyor… Çünkü biri gerçek sanattan, diğer örnek ise popülizmden yana… Doğu kökenliler demek ki görsel sanatlarda dışlanmıyor. Dışlanmış olsaydı Bedri Baykan o sergiye katılmazdı…

Sanatı oyuna çevirmeye kalkarak ceplerini doldurma ve ülkede rant yapabilme savaşına giren ve sanat gücünü sadece sansasyon ve popülizm ile kotarmaya çalışanlar, şunu bilmelidirler ki, ülkemizde çağdaş sanatlar bu şekilde ele alındığında, ahlaki çöküşten sevinecek olan yabancılar da alkış tutabileceklerdir. Sonuçta ortaya konulmuş olan oyunlar, giderek popülizmin kucağında erirken, gerçek sanat ve sanatçılar da er geç ülkemizin sanat tarihini yazacaklardır ki bundan şüphemiz yoktur…

Gerçek sanatçının parayla işi yoktur, bohem yaşar fakat dik durur… İşte bu dik duruş ve ortaya koydukları gerçek sanattır sanatçıyı sanat tarihine taşıyan kriter…

Şu da bir gerçek ki, bir takım odak gruplarına liboşluk yapmak ve sansasyonlar ile medyaya taşmak nedense birilerinin ceplerini de doldurmaya yettiği için, daha yıllarca ülkemiz görsel sanatlarından dünya sanat tarihine girecek bir sanatçı çıkaramayacağımız da bir başka acı gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Bu yüzden bir an önce gereken tedbir alınmalı ve ülkemizde sanatçı olarak kim ne yapıyor ve kimler gündeme taşınmalı bu konunun üzerine gidilmelidir. Belki o zaman dünya çapında çıkabilecek ve ülkemizin önünü görsel sanatlar alanında açacak olan bazı isimleri, dünya sanat platformuna taşıyabiliriz…

Bu arada porno gösterisini çağdaş sanatımız adına yatak odasına taşıyarak lezbiyen gösteri yapan sanatçı acaba, ülkemizde paralı lezbiyenleri mi odakladı, bunu da düşünmek gerekiyor…

Ayrı bir geçmiş konuya da burada değinmek istiyorum: Sotheby’s müzayedesini Türkiye’ye kazandıran(!) Ali Can Ertuğ acaba neden New York’da kendisini 12 ci kattan atarak intihar etti, bunun nedenini de araştırmak gerekmiyor mu? Öyle ya kendisi intiharından hemen önce Türkiye’deydi ve mutlu görünüyordu, hatta öylesine mutluydu ki, hayatında görmediği kadar medyada yer almış ve ülkenin sanat gündeminde herkes tarafından tanınmış ve de aranılan kişi olmuştu…

Bence o değerli sanat adamını bir yerde yaptığı yanlışlık üzmüş olabilir ve gururu yüzünden de intiharı seçmiştir. Bel ki bir gün bu konunun nedenini de yazabiliriz, önce susanlar konuşmalı ve gerçekler ortaya çıkmalıdır ki, görsel sanatlarımızda ki çarpıklığın da üzerine hakkıyla gidebilelim.

Ali Can Ertuğ’a buradan, “Nur içinde yatsın” diyebiliyoruz ancak, ölümüne neden olan veya olanlar utansın…

Duygu YAŞAM

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.