21. İstanbul Kısa Film Festivali başlarken

Festival için hazırlanan afişteki biber dizisini görünce gözüm ışıldıyor. “İşte bu…” diyorum. “Aklın yolu birdir, dedikleri tam da bu olmalı.”

Ne oldu öyle birden bire? Niye coştum ben yine?

Yazıyor olmaktan kaynaklanan bir durum mu, yoksa öteden beri süregelen bir kişilik özelliğimi bilinmez, pek hoşuma gider “Şimdi burada ne denmek istenmiş?”in peşine düşmek.

Belki de Türk eğitim sisteminin izlerini taşıyan refleks bir durumdur yaşadığım. İnsan uzun yıllar “Şair, bu dizesinde ne demek istemiştir? Yazar, bu paragrafta ne anlatmak istemiştir?” gibi sorulara yanıt araya yanıt vere, bir de bakmışsınız ki “kim, ne demek istemiş?” noktasından öküzün altında buzağı arama evresine doğru hızla aşama kaydetmektesiniz.

“C vitamini” diyorum biberleri görünce. “Bibere sanat yoluyla itibarının iade edilmesi.”

Yetmiyor, başlıktan öte sloganlar oluşup duruyor kafamın içinde: “Portakalın hazin sonu, biberin muhteşem dönüşü.”

Bu arada, uzun yeşil biberlerin tam ortasında duran kırmızı küçük biber ‘o diğerlerinden farklı’ alt mesajıyla kısa filme mi vurgu yapmakta acaba? Görüyorsunuz sorgulama sürecimi hâlâ tamamlamış değilim.

Festivalin afişini hazırlayan sanatçı arkadaşımız (Umarım festivalde kendisi ile tanışacağızdır) o biberleri yan yana sıralayıp görüntüyü kapağa taşırken ne düşündü bilemem ancak, ben de oluşturduğu düşünce şu oldu: “Nasıl ki insanlar portakalı yıllarca c vitamini deposu olarak gördü, oysa bugün anlaşıldı ki asıl c vitamini deposu yeşil biberdir; sanatta da kısa film aynı kaderi yaşamakta sanki. Onun için gerçeği bir an önce görüp kısa filmin hakkını teslim edelim. Sinemanın c vitamini deposu kısa filmdir; tıpkı biberde olduğu gibi.”

Abarttım mı?

Yoo, niye abartmış olayım. Siz herhangi bir konuda dolaylı anlatımı seçmişseniz bu sonucu göze almışsınızdır zaten. Kapalı ve dolaylı anlatımlar çoğu zaman, alımlayıcının hayal gücünü harekete geçiren; kişinin, soruyu oluşturanın kafasındaki gerçek yanıtla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir yanıt vermesine yol açmaz mı sizce de?

Öyleyse?

Ben hakkımı bu yönde kullanıyorum ve diyorum ki en nihayetinde:“ Gelin kısa filmin hakkını teslim edelim artık.”

Ne zaman başlıyor festival? Hemen söyleyelim, 4-11 Kasım tarihleri arasında ve elbette İstanbul’da. “Seanslar ve gösterim salonları?” mı dediniz? Tüm bu soruların yanıtları ve daha fazlası için ziyaret etmeniz gereken internet adresini hemen veriyorum: www.istanbulfilmfestival.com

Şimdi sizinle Festival Yöneticisi Sayın Hilmi Etikan’ın etkinliğin 20.yılı için hazırlanan katalogda yer alan yazısını paylaşmak istiyorum. Geçen yıldan bugüne çok da bir şeyin değişmemiş olacağından hareketle, o yazı hâlâ güncel ve belki alıp 21. yılın kataloğuna koysanız hâlâ bir anlamı var.

“20 YIL GERİDE KALIRKEN…

Birçok engellere karşın, ülkemizde kısa film ile ilgili bir etkinliği, 20 yıl boyunca ara vermeden sürdürmek önemli bir başarı kuşkusuz. Çünkü kısa filmin ulusal sinemadaki tartışılmaz önemi ne yazık ki bugün de tam anlaşılmış değil. Ülkenin dört bir tarafında düzenlenen kısa film festivallerinin sayısal çokluğu bizleri yanıltmasın. Bu nicel artış ne yazık ki niteliğin yükselmesine çok da fazla katkı sağlamıyor. Bugün de kısa filmler, on yıl önce olduğu gibi yine çok az bütçelerle, yetersiz teknik donanımlarla ve genellikle amatör oyuncularla kotarılmaya çalışılıyor.

Dijital teknoloji işleri biraz yoluna koyar gibi gözükse de, tam bir çözüm getirdiğini söylemek olası değil. Eski yıllarda, dijital kameraların olmadığı dönemde amatör film kameraları ile film çekerken ses kaydı yapamazdık. Filmlerin duyarlılığı o kadar azdı ki, 2000 wat ışık ancak 3-4 metre için yeterli olurdu. Kurgu yapmak için film parçalarını asetonla birbirine yapıştırır, her gösteride kopup yok olan karelerin yerine yenisini koyamazdık. Filmden kopya çıkaramazdık.

Bütün bu sorunları, günümüzün dijital kameraları ve kurgu setleri ortadan kaldırdı. Ama bu gelişmeler tek başına, kısa film üretiminin niteliğini arttırma da yeterli olamıyor. Çünkü film üretiminde teknik koşullar işin sadece bir bölümü. Yönetmenin, senaryosunu iyi koşullarda üretebilmesi, araştırma yapabilmesi, profesyonel oyuncularla çalışabilmesi, kostüm ve dekor giderlerini karşılayabilmesi, seyahat ve konaklama için harcama yapabilmesi, özgün müzik çalışmaları gerçekleştirebilmesi için de mutlaka parasal desteğe gereksinimi var. Oysa ülkemizde ne yapımcılar, ne televizyon kanalları ne de sponsor olabilecek kurumlar bu işi önemsemiyorlar. Arada bir, çok az sayıda, o da rastlantısal olarak oluşmuş desteklere tanık oluyoruz. Sistemleştirilmiş ve süreklilik kazanmış bir işleyiş yok. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın vermiş olduğu destek ise, önemli ama yeterli değil. Bu arada yıllardan beri süren “TRT Genç Sinemacılar” programının yapıcı katkısını da unutmamamız gerekiyor.

Bizler de, nitelikli filmleri programımıza alarak bu alana bir katkı sağlamaya çalışıyoruz. Ticari sinemalarda izlenmesi mümkün olmayan kısa filmin seçkin örnekleri ile seyirciyi buluşturmayı, film çekmek isteyen genç yönetmenlerimize, dünyanın dört bir köşesinde üretilmiş başarılı kısa film örneklerini izletmeyi amaçlıyoruz.

Festivalimize bu yıl da yurt içinden ve yurt dışından yaklaşık 600 film başvurdu. Bu denli önemsenmekten mutluluk duyuyoruz. Programa zaman sınırlaması nedeniyle alamadığımız daha birçok başarılı film var. Dileriz bu filmlerin yönetmenleri de bizleri anlayışla karşılarlar ve bağışlarlar.

Çok küçük bir ekibin yıllardan beri, büyük bir özveriyle yaşatmaya çalıştığı bu festival, dünya çapında da ülkemizi tanıtan, saygınlıkla anılan bir organizasyon olma yolunda büyük aşamalar kaydediyor.

Hilmi Etikan”

Peki, Festival Düzenleme Komitesi bu yıl için ne diyor? Dilerseniz onu da paylaşalım sizinle.

“GELECEĞİN ÜNLÜ YÖNETMENLERİNİ ŞİMDİDEN KEŞFETMENİN KEYFİNİ YAŞAYIN

Farklı kıtalardan, farklı dillerden, farklı sesleri bir araya getiren

“İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali ”, kısa film alanında, ülkemizdeki en uzun soluklu organizasyon.

Özellikle genç sinemaseverlerin sabırsızlıkla bekledikleri ve büyük ilgi gösterdikleri bu etkinlik, sinema sanatı kapsamında kısa zamanda çok şey anlatma temeline dayanan ve yönetmenlerinin yeteneklerini en özgün biçimde yansıtmalarına olanak tanıyan kısa filmi desteklemek, ulusal ve uluslararası alanda genç yönetmenlerin seslerini duyurmalarına ortam hazırlamak amacıyla düzenleniyor.

Festival “Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması” ile paralel olarak sürdürülüyor.

Birçok yabancı kısa film festivali yöneticisinin de kabul ettiği gibi, nitelik ve nicelik olarak Avrupa’nın önde gelen organizasyonları arasında yer almayı başarmış olan “İstanbul Uluslararası Kısa Film Festival”ne bu yıl yurt içinden ve yurt dışından toplam 600 kadar film başvurdu. Programa 197 adet film alındı.

Bu filmler, dünyanın birçok festivallinde ödül almış filmler.

Programda ,Fransa, Almanya, İtalya, Polonya, İspanya, İsviçre, Yeni Zelanda, Avustralya, Hollanda, Macaristan, İngiltere, Portekiz, Danimarka, Belçika, Kanada, Avustralya,Bulgaristan, İran, Brezilya, ABD, Slovenya, Tayvan, Yunanistan, Makedonya, İsveç, Tayland, İsrail, Hindistan, Ukrayna gibi çeşitli ülkelerden filmler var.

Festival, film gösterimleri yanı sıra, birçok yerli ve yabancı yönetmeni bir araya getirme konusunda da önemli bir görev üstleniyor. Konuk yönetmenler, hem filmlerinin gösterimlerinde hazır bulunuyorlar, hem de katıldıkları toplantılarda izleyicilerden gelen soruları yanıtlıyorlar. Söyleşi ve panellerde yer alıyorlar.

Program dört ana başlıktan oluşuyor:

”Kurmaca Filmler”, “Canlandırma Filmler”, “Belgesel Filmler” ve “Deneysel Filmler”

Ağırlığı kurmaca filmler oluşturuyor. Ailevi sorunları, işsizlik sorununu, gençliğin beklentilerini yansıtan filmlerin yanı sıra, gerilim, komedi ve fantastik içerikli çok iyi filmler de var.

Canlandırma filmler bu yıl da festivalimizin en renkli ve neşeli bölümü. İzlemeye doyamayacağımız, tekrar tekrar izlemek isteyeceğimiz filmler bunlar.

Belgeseller bölümünde, ayrımcılık ve insan hakları konusunda gerçekleştirilmiş çalışmalar dikkat çekiyor.

Deneysel filmler ise programın çok özel bir bölümü. Bu bölümde, ele aldığı konuyu, değişik görsel yöntemler ve kurgu teknikleri kullanarak seyirciye aktaran kısa filmler yer alıyor.

Bu yıl, genç oyuncularımızdan Ruhi Sarı, “Sinema’da Oyunculuk” konusunda çok özel bir atölye gerçekleştirecek.

Açılış töreni 5 Kasım 2009günü saat 20.00 de Fransız Kültür Merkezi Sinema salonunda gerçekleştirilecek. Bu tören sırasında Kısa metraj film çalışmalarından sonra uzun metraja geçen, ödüllü yönetmenimiz Tayfun Pirselimoğlu “ Kısa filmin sinemadaki yeri ve önemi” üzerine bir konuşma yapacak. Konuklara festival filmlerinden bir seçki sunulacak.

”Ulusal yarışma ödül ve kapanış töreni” ise yine aynı salonda, 11Kasım 2009 gecesi gerçekleştirilecek.” Ulusal yarışmada ödül almış yönetmenlere ve bu yılın afişini hazırlayan Alper Demiralp’e başarı plaketleri verilecek. Ödül alan filmlerden bölümler gösterilecek.

TC Kültür ve Turizm Bakanlığı ana sponsorluğunda gerçekleştirilen gösterimler, Fransız Kültür Merkezi, Alman Kültür Merkezi ve Pera Müzesi sinema salonlarında ücretsiz olarak izlenebilir.

8 Kasım Pazar günü hariç her gün saat 14.00, 17.00 ve 19.00 da bu üç salonda seanslar var.”

Yaşam koşullarının güçlüğünü göz önünde bulundurarak bir şeyin altını tekrar ve ısrarla çizmek istiyorum; yukarıda da söylendiği gibi gösterimler ücretsiz. Programı öğrenmek için etkinliğin internet sitesini ziyaret etmeniz yeterli olacaktır.

İyi seyirler…

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.