Kazanırken Kaybetmek, Kaybederken Kazanmak (Çocuk Oyunu, Aysel Sarıca)

KONU: Meslekler ve Kişilik

TEMA: Meslek insan kişiliğini belirlemez, bir mesleğin içini dolduran insanın kişiliğidir.

HEDEF KİTLE: 13 yaş ve üzeri

KARAKTERLER: Murat, Ahmet, Anne, Baba, Komşu, Pedagog

KAZANIRKEN KAYBETMEK, KAYBEDERKEN KAZANMAK (AYSEL SARICA)

PERDE 1 SAHNE 1

(Evin salon bölümü ve çocukların odası düzenlenir. Ev sıradan bir işçi ailesinin evidir. Ahmet bilgisayara bakar. Murat tırnaklarını yiyerek, dizlerini heyecandan oynatarak koltukta oturur. Baba ve Anne diğer koltukta, heyecanla çocuklarının sınav sonuçlarını bekler.)

ANNE: İnşallah kazanırsınız

BABA: Kısmet.

ANNE: Büyük adam olacaklar inşşşalllahhh! Biri doktor biri avukat. Ellerimi sıcak sudan soğuk suya sokturmazlar. Oğullarım okuyunca rahat ederiz artık. Analarına babalarına bir güzel bakarlar. Aslanlarım benim.

BABA: Önce kendilerini kurtarsınlar hanım. Bizi ister unutsunlar ama emeklerimiz boşa gitmesin. Büyük adam olsunlar o bize en büyük gurur.

ANNE: Ay aman hayalde mi kurmayacağım. Kurmakta parayla değil ya! Hem ben en çok insanlar sorduklarında heyecan yaparım.

-Kaç çocuğun var?

-İki

-Ne iş yapıyorlar?

-Biri doktor biri avukat. (Güler)

BABA: Töbe töbeeee. İşin gücün hayal. Hayal karın doyurmuyor işte!

ANNE: Allah Allahhhh. Hayal de suç oldu

BABA: Nasip kısmet. İnşallah kazanırlar. Senin hava atman beni de gururlandırır.

ANNE: Geçen Ayşe Hanım geldi mahalleye. Hatırlarsın Cemal Abinin eşi.

BABA: Hatırladım.

ANNE: Kızı avukat oldu, Mali Müşavirle evlenmiş, korumalı bir sitede de ev almışlar, bir hava basıyor bir hava. Yok, efendim kızının arabası ayrı kocasının ayrıymış, kendi sadece toruna bakıyormuş eve her gün kadın geliyormuş temizliğe.

BABA: Boşver Hanım bunları, dua et bizim çocuklar kazansın, okusun. Sonrası Allah Kerim. Oğlum ne oldu hadi açılmadı mı şu meret.

AHMET: Yok baba sistem yoğun açılmıyor.

ANNE: Bir sürü çocuk giriyor sınava tabi. Bey bu kadar çocuk; doktor, avukat, mühendis olabilecek mi ki? Devlet bu kadar çocuğa iş verebilecek mi? Zenginlerin imkânı var, özel öğretmen de tutuyor lar. Biz onlarla nasıl baş ederiz?

BABA: Valla onu bunu bilmem hanım. Dershane parasını denkleştirmek için az mesaiye kalmadım. Silmediğin merdiven kalmadı İstanbul’da. Aman dua et kazansınlar.

AHMET: Yaşasın kazanmışım! Yaşasın! (Anne ve babasına sarılır)

ANNE: Oh ohh aman çok şükür!

BABA: Oğlum, aslanımmm! Peki, kardeşin yavrum ona da bi bak.

AHMET: Bakayım bakayım, (bilgisayara tekrar döner ve bakar) bir dakika numarasını girdim sayfa açılıyor evet açıldı. Maalesef kazanamamış, üzgünüm!

ANNE: Eyvahlar olsun! Buda mı başımıza gelecekti. Dershanelere çuvallan para döktük. Ah be oğlum hiç mi emeklerimize acıman yok!

BABA: Derdin neydi be çocuğum! Zengin değiliz biz oğlum. Ne yaptın sen! (Sahne donar, herkes olduğu yerde kalır. Tek tek canlanarak konuşurlar. İç sesleridir konuşulanlar.)

AHMET: En azından ben kazandım. Annem babam kardeşime üzülüyorlar, bana sevinemediler bile. (Tekrar donar bu kez baba canlanır)

BABA: Karım az önce ne hayaller kurdu, bu hayallerini ben gerçekleştiremedim bari çocuklarım gerçekleştirse. Hadi onu da geçtim. İki senedir dershanelere akıttığım paranın haddi hesabı yok. Okulları ayrı bir masraf, hiç mi emeğimizin bir değeri olmaz bizlerin. (Tekrar donar anne canlanır)

ANNE: Sızım sızım sızlıyor ellerim offff! Çok mu gördünüz bana hayallerimi Tabi hayallerim bile fukara. (Tekrar donar Murat canlanır)

MURAT: Gözlerindeki ışığı söndürdüm ama benim gözümdeki ışığı kimse görmüyor.

PERDE 1 SAHNE 2

(Evin salon bölümü ve çocukların odası düzenlenir. Ahmet kitap okur, Murat bilgisayarda vakit geçirir. Kafasını dağıtmaya çalışır. Akşamdır. Anne ve baba yorgun içeri girer.)

BABA: Sen odana geç oğlum. (Murat’a yüzüne bakmadan söyler)

ANNE: Yemek yiyeceğiz ne odası şimdi?

BABA: Biliyorum, o ressam olacam diye taktı kafasına, ondan kazanmadı. Biraz gözüm görmesin hanım; kızgınım, elimden bir kaza çıksın istemiyorum, görmezsem çabuk geçer. Gitsin ders çalışsın. Bu sene dershaneye gönderemem onu. Son şansı. Yoksa yanıma çırak alacağım.

ANNE: Demek sabaha kadar yatakta dönüp durman bundanmış.

BABA: Git odana.

(Murat odasına geçer, eline bir resim kâğıdı alır ve kuşları çizer karakalemiyle. Aile salon bölümünde yemeğe oturur. Onlar yemek yerken Murat resmini bitirir. Sahne donar Murat konuşur bir tek. Elindeki resmi seyircilere tutar.)

MURAT: Doktor, avukat mühendis… Saygın bir mesleğim olsun isteniyor ama bir söz hakkım bile yok! Ne istediğimin hiç önemi yokken nasıl bir doktor, avukat olabilirim. Nasıl başarabilirim mesleğimi? Kendimi katmadan ne katabilirim insanlara? Ressam olmak istiyorum! Gökyüzünü çizmek istiyorum! Kuşlar uçuşuyor. Ne kadar da kendileri olmuşlar. Ne kadar özgürler… Kendilerinden başka bir şey olmaları istenmiyor. Benden isteniyor, fikrimin hiçbir önemi yok. Ama bu böyle sürüp gitmez. (Sahne canlanır Murat hışımla salona girer.)

MURAT: Bu gelecek benim baba. Bırak ne istediğime ben karar vereyim. Ressam olmak istiyorum. Doktor, maliyeci, avukat falan olmak istemiyorum.

BABA: Ben bunca parayı sen resim yap diye mi döküyorum ortaya? Alın terimi bunun için mi akıtıyorum? Karşında ne görüyorsun sen? Bir para babası mı? Söyle o zaman ben hangi fabrikanın sahibiyim hangi atölyenin ha söyle o zaman bu eve ayda milyarlar da giriyor mu?

MURAT: Resimle uğraşarak da hayatımı kurtarabilirim? Sevdiğim bir işim olur. Neden anlamak istemiyorsunuz.

BABA: Boş hayaller bunlar (elini boş işler anlamında sağa sola sallar).

MURAT: Ben isteseydim sınavı kazanırdım, başarabilirdim.

ANNE: Amanın oğlum ne diyorsun sen!

BABA: (Sesine kızgınlık katarak) Git odanı diyorum Murat!

(Baba ayağa kalkar ve Murat’ın üzerine yürür.)

MURAT: Anlıyor musun baba ben isteseydim sınavı kazanırdım.

(Baba oğluna tokat atar sahne orada donar. Ahmet canlanır.)

AHMET: Kazandığıma bile sevinemiyorum. (Sahneden çıkar. Anne canlanır.)

ANNE: Çocuklar büyüyünce dertleri de büyüyormuş. Birine sevinsem diğerine üzülüyorum. (Sahneden çıkar. Baba canlanır.)

BABA: Ellerim kırılsın! (Sahneden çıkar. Murat canlanır)

MURAT: Kaybettiğime pişman ettirildim. Kazanmak ve kaybetmenin toplamı değil mi yoksa hayat? Her zaman yanımda olamayacaklar. Öyleyse ben her yıkıldığımda ne hissedeceğim? (Sahneden çıkar.)

PERDE 1 SAHNE 3

(Anne ve Baba üzgün bir şekilde evden çıkarlar. Yolda komşularıyla karşılaşırlar.)

KOMŞU: Selamün aleyküm

BABA: Aleyküm selam

KOMŞU: Çok geçmiş olsun komşum. Murat nasıl şimdi? Sınavı kazanamadı diye depresyona girmiş diyorlar.

BABA: Sorma komşum ne yapacağımızı bilemedik?

KOMŞU: Yapacağınız belli. Uzmanından yardım alacaksınız. Çok önemli bu. Hatta ben size bir Pedagog önereyim. Ona gidin.

ANNE: Allah sizden razı olsun.

KOMŞU: Lafımı olur yenge hanım. (Sahneden çıkarlar. Kardeşler konuşmaya başlar Murat’ın odasında geçer konuşma)

MURAT: Ben isteseydim sınavı kazanırdım. Ama istemedim. İstemedim. İs te m edim, is te m edim, is te me dim.(Bunu birkaç kez yineler. Ahmet müdahale etmek istemiştir ve onu sakinleştirmeye çalışır.)

AHMET: Sakin ol!

MURAT: Sen kazandın da ne oldu! Kazandın oleyyy! Futbolculuk hayallerinden doktorluğa oleyy! E hastalardan kalan vakitlerini de hastane koridorlarında maç yapmaya ayırırsın belki, hayallerin içinde kalmaz!

AHMET: Sen gerçekten o tokadı hak ettin tamam mı? Ressam olma lüksün yok anlıyor musun? Annemi babamı birazcık olsa düşünsen ne olur sanki. Para kazanmak için belli meslekler var ve onları yapmadan iyi bir yaşantın olamaz. Bak annemle babama nasıl sürünüyorlar. Ne sıkıntılar yaşıyorlar. Ressam olduğunda resimlerin için sergi bile bulamayacaksın belki de. Malzemelerini almak için paran bile olmayacak, şimdiki gibi… Boş hayaller dememiş miydi babam sana. Evet, bence de öyle boş hayaller. Boş hayaller karın doyurmaz kardeşim…

MURAT: (Seyircilere döner.) İkimize de ne istediğimiz sorulmadığı için boş hayaller dedi kardeşim. Tanıştırayım kardeşim, geleceğin doktor adayı. (Kardeşine döner.) Ve sen futbolcu olma hayalini kurduğuna bin pişman ettirildin. Bu pişmanlıkla da hastaları hasta olduklarına pişman ettirebilirsin ancak.

PERDE 1 SAHNE 4

PEDAGOG: Hoşgeldiniz.

BABA: Hoşbulduk Doktor Hanım

PEDAGOG: Hoş geldin Murat

MURAT: Hoşbulduk hocam.

PEDAGOG: Nasılsın?

MURAT: Teşekkürler siz nasılsınız?

PEDAGOG: Çok teşekkür ederim, gayet iyiyim. Seninle tanıştığıma çok memnun oldum.

BABA: Doktor Hanım oğlumuz sınavı kaybettiğinden beri bizde huzur kalmadı. Kendisine bir haller oldu. Sürekli kendi kendine konuşuyor. Komşum sağolsun sizi önerdi, biz de hemen geldik. Ne yapacağımızı bilemedik. Sizden yardım istiyoruz. Bizi bu dertten kurtarın. Çok endişeliyiz.

PEDAGOG: Anlıyorum. Komşunuzu dinleyerek doğru adımı attınız. Bundan sonra birlikte sorunu çözmek için elimizden ne geliyorsa yapacağız endişe etmeyin. Şimdi bizi Murat’la baş başa bırakın. Biraz konuşalım. Daha sonra sizinle de bir görüşme yaparız. (Anne Baba sahneden çıkar diğer köşeden evlerine geçerler. Baba koltukta oturur. Anne televizyonu açar. Burada amaç Murat ile Pedagogun konuşmalarını televizyondaki bir yayın gibi sunmak. Pedagog ve Murat büyük bir tv ekranının arkasında kalır. Sahnenin bir köşesi Pedagog ofisidir diğer köşesi evdir. Sahne içinde sahne oluşturularak seyircinin oyunu dışarıdan sorgulaması amaçlanır.)

(Anne kumandayla televizyonu açar. Tam kanalı değiştirecekken Baba müdahale eder.)

BABA: Hanım dur saniye. Önemli bir şeye benziyor bi saniye bekle.

ANNE: Niye ki?

BABA: Az önce programı sunan sunucu “Sınavlar, gençlik ve aileler” konulu olacak dedi. Belki bir faydası olur. Hazır baş başayken rahat kafayla dinleyelim.

ANNE: Başlamadan çayı getireyim o zaman.

(Pedagog ekrana dönerek konuşmaya başlar. )

PEDAGOG: Merhaba. “Bugün ki konumuz “Sınavlar, Gençlik ve Ailemiz” Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, her zamanki gibi kısa bir tiyatro oyunumuz olacak. Bildiğiniz üzere buradaki amacımız; sorunu kavramayı kolaylaştırmak. Çünkü kimi zaman bir oyun, bir film, bir hikâye bir bilgenin verdiklerinden daha fazlasını verebilir. Biz burada bu şansımızı denemek istiyoruz. Sonra elbette devamını getireceğiz.

(Arkasını döner ve Murat’ın yanına oturur)

PEDAGOG: Bir şey içer misin?

MURAT: Hayır teşekkür ederim.

PEDAGOG: (Telefonun tuşuna basar bir çay ister kendisine. Çayı anne karakter hizmetli önlüğü giyerek getirir. Daha sonra sahneden çıkar ev bölümüne, önlüğünü çıkarıp eşi ve kendisi için çay getirip ekran karşısına geçer.) Murat sınavı kazanamadığın için bunalıma girdiğini düşünüyor ailen, istersen buradan başlayalım. Sence neden kazanamadın?

MURAT: Ben isteseydim sınavı kazanırdım.

PEDAGOG: Peki neden kazanmak istemedin?

MURAT: Çünkü ailem için ne istediğimin hiçbir önemi yok.

PEDAGOG: Peki sen ne olmak istiyorsun?

MURAT: Ressam.

PEDAGOG: Güzel. Demek özel bir yetenekle tanıştım bugün. Peki, sence neden ailen ressam olmana karşı? Ya da şöyle sorayım ailen ne olmanı istiyor?

MURAT: Biz iki kardeşiz ve ikimizden de ileride bizim saygın mesleklerimiz olsun istiyorlar. Çevrelerine gururla anlatmak istiyorlar. Rahat yaşantılarımız olsun, onlar da rahat yaşasın bunu istiyorlar.

PEDAGOG: Peki onlara göre bu meslekler hangileri?

MURAT: Doktorluk, avukatlık, mühendislik vb işte.

PEDAGOG: Sen nasıl bakıyorsun bu mesleklere. Bu mesleklerden herhangi birini olmak istemez misin? Küçükken ne olmak istiyordun mesela?

MURAT: Doktor olamam kan görmeye dayanamıyorum. Mühendis olamam aritmetik düşünmeyi pek sevmiyorum.

PEDAGOG: Ailen bu mazeretlerini biliyor mu?

MURAT: Biliyor. O zaman avukat ol diyorlar. Ya bir suçluyu savunursam bundan çok korkuyorum? Tabi bu benim korkum.

PEDAGOG: Tabi bu senin korkun. Yoksa bahsettiğimiz mesleklerin hepsi birbirinden değerli, olmazsa olmaz meslekler.

MURAT: Ama bu mesleklerde kendim olamam anlıyor musunuz? Ben hep ressam olmak istedim. En çok boya kalemlerimi sevdim okulda.

PEDAGOG: Resimlerinde son zamanlar da kuşlar çiziyormuşsun. Neden Kuşlar?

MURAT: Neden kuşlar? Çünkü onlar kendileri. Kimse onlara olamayacakları biri olmalarını söylemiyor. Kanat çırpmaları gerek, uçmaları gerek ve onlar uçuyor. Özgürler.

PEDAGOG: Ve sen özgür olmak mı istiyorsun.

MURAT: Fikirlerimi önemsesinler istiyorum. Kararımı dikkate alsınlar istiyorum. Boş hayaller demelerine tahammül edemiyorum.

PEDAGOG: Öyle mi diyorlar?

MURAT: Evet. Boş hayaller bunlar çünkü para kazandırmazmış. Çünkü herkes itibarlı görmezmiş. Kaç ressamın ismi bilinirmiş madem bilinmeyecekmiş en azından çocuğumuz doktor derken gururlanırlarmış.

PEDAGOG: Hımmm. Sen tüm bu sorunlara rağmen kendini ayakta tutmayı başarmış ve kendini geliştirmekten vazgeçmemiş, güçlü bir çocuksun. Çözülmeyecek hiçbir sorun yoktur. Bu çözümler kimi zaman bir kişiyi kimi zaman daha fazla kişiyi ilgilendirir. Mesele birden fazla kişiyi ilgilendiren konularda doğru seçeneği ortaklaştırmak.

MURAT: Bu çok zor.

PEDAGOG: Zor ama unutma sen yeniyi temsil ediyorsun.

MURAT: Ben ancak bir paçavrayı temsil edebilirim bu şartlarda.

PEDAGOG: Yo, öyle düşünme lütfen, bunu bir daha söyleme, çok üzülürüm.

MURAT: Sizce neden ailemle bu çatışmaları yaşıyorum, neden bu kadar şiddetle karşılar ressamlığa. Tek neden yoksul olmamız mı?

PEDAGOG: Elbette bunun önemli bir payı var. Kaybetmek, bu kadar zorluk için de onlar için yıkım demek. Ama hayatta kaybetmeyi acımasızca öğrendik diye çocuklarımıza kaybetmeyi öğretmeyecek miyiz? Ya da hayatın bunu öğretmesine izin vermeyecek miyiz?

MURAT: Kaybettiğime adeta pişman ettirildim.

PEDAGOG: Elbette mesleklerinin değerini, önemini kavrayamadıkları için çocuklarına da bu değer yargılarından oluşmuş meslekleri dayatıyorlar. Değer yargıları oluşturuyorlar böylece. Kişileri mesleklerine göre değerli kılıyorlar ya da değersizleştiriyorlar.

MURAT: Ülkemizde kaç doktor, kaç avukat yetişebilir, bunun bir sınırı var. Ailem ne yazık bu gerçeğin ya farkında değil ya da görmezden geliyor. Bunu anlatamıyorum inanın. Ve çıldırıyorum.

PEDAGOG: Topluma anlatamadığımız, fark etmelerini sağlayamadığımız çok şey var. Çıldırsaydık biz çıldırırdık. Emin ol. Bunlar uzun zaman ister. Emek ve çaba ister.Her şey bir sihirli değnekle çözülsün istiyorsunuz ama ne mümkün..

MURAT: Bir sihiri olmalı ama bu işin.

PEDAGOG: O sihiri bulursan önce bana getir olur mu buna çok ihtiyacım var. Bana büyük bir iyilik etmiş olursun.

MURAT: Mesleğinizden memnun musunuz hocam?

PEDAGOG: Kendimi kattığım sürece, kendim olduğum sürece çok seviyorum işimi. Ama her meslekte olduğu gibi kimi zaman birileri çıkıp sizi pişman ettirebilir. Orada adeta kendin olmanız istenmez. Değersiz bir işiniz olduğu hissettirilebilir. Ya da kimi yöneticiler aslında bulundukları konumun hakkını vermezler ve kendi eksikliklerini sizin üzerinize gelerek kapatmayı deneyebilirler. Kendi kişiliğinizi unutmanızı isterler. İşte o zamanlarda sevmeyebilirim.

MURAT: Sihirli değneği aramayayım mı?

PEDAGOG: Ben öyle bir şey demedim. Hatta hala söylüyorum bulursan önce bana getir.

MURAT: Düşüncelerim çok karışık. İnanın bu düşünceler içinde kaybolmaktan korkuyorum. Çünkü kaybolursam kendimden korkuyorum.

PEDAGOG: Korkma kuşlar senin kaybolmana izin vermez.

(Pedagog ile Murat’ın bulunduğu kısım karartılır. Anne ve Baba konuşmaya başlar.)

ANNE: Bunlara kalırsa bütün suç biz de Metin.

BABA: Valla benim de kafam karıştı.

ANNE: Kimse bizimle böyle oturup konuşmadı ki.

BABA: Haklısın.

SAHNE 5

(Pedagog sahnede dolaşarak konuşur, ekran sınırı içinde, yer yer anne babaya dönüktür konuşması yer yer seyircilere. Yer yer Murat’ la iletişim kurar.)

PEDAGOG: Murat özel bir çocuk sayın seyirciler. Geleceğini kendi şekillendirmek istiyor. Sizce bu isteği anlayışla karşılamak gerekmez mi? Ailemiz bunu anlayışla karşılamak istememiş. Murat’ın kendi fikrini ifade etmesine sıcak bakmıyorlar. Daha erken buluyorlar. Peki, ne zaman doğru olacak Murat’ın fikrini açıklaması?

-Hele bir üniversiteyi kazansın, okulunu bitirsin. Askerliğini yapsın, yuvasını kursun. Ondan sonra. Çoğu zaman geç kalıyoruz. Oysa daha anne karnında başlıyor algılarımız. Doğup büyüyen o çocuk bir bakmışsınız, anne karnındaki sohbetlerinizden nasıl etkilenmiş ve şekillenmiş. Hayretle karşılarsınız. Şu bir gerçek çocuklarımız geleceğimiz ve onları gerçekten önemsiyoruz. Ama korumaya çalıştığımız şeyler bize ait doğrular mı genel doğrular mı? Yaşamda çektiğimiz sıkıntılar, sorunlar, problemler mi bizi yönlendiriyor yoksa çocuğumuzun gelişimi mi? Şunu unutmayın lütfen; biz ne yaparsak yapalım bir şekilde acı çekecekler. Kendi istediklerimizi dayatarak onları acılarından arındıramayız. (Bir süre durur ve sonra Murat’a döner.)

PEDAGOG: Murat, annen ve babanla sohbetlerin olur mu?

MURAT: Çok az.

PEDAGOG: Neden peki?

MURAT: İkisi de çok çalışır. Yemek, maç, akşam çayı haricinde çoğu zaman odamızda oluruz..

PEDAGOG: İletişimsizlik en büyük günah şimdi ki hayatımızda. Birçok şey konuşamamaktan, anlatamamaktan, anlatmak için çaba göstermemekten, karşımdakinin bizi anlayamamasından korkup o sorun patlayınca kadar susmaktan, onların dünyasına girmekten korkmaktan, kendi dünyamızı başkalarına açmamaktan, paylaşmamaktan, sevgimizi göstermemekten dolayı karmaşıklaşıyor. Bir bakıyorsunuz ki herkes kalabalığın içinde tek olmuş. Ortak hayaller, zorunlu paylaşımlar dışında kalabalıklar içinde kendimizi yavaş yavaş öldüren insanlar haline geliyoruz. Bunda suç sadece diğerlerinde değil. Hepimizde. Hiçbir şeyi doğru dürüst paylaşmadığımızdan dolayı herkes yaşamda çekmiş olduğu acılarla düzeltmeye çalışıyor karşısındakini.

MURAT: Hevesim kalmadı hocam. Bana ders çalış dediler. Ders çalışır gibi yaptım. Yeter ki bağırıp çağırmasınlar diye. Sürekli aynı şeyleri dinlemekten bıktım.

PEDAGOG: Herkes bilge olamaz Murat. Herkes bilge dolu sözler söylemek, karşısındaki kişinin o sözlerle kendine gelip dönüşüme uğramasını bekler. Ama Newton’un yerçekimini bulması için kim bilir kafasına kaç elma düşmüştür. Şunu unutma, yapmaya çalıştıkları şey: senin iyiliğin ve geleceğin. Yöntemleri yanlış. Ama kendine de sormayı unutma ben ne derece doğruyum diye.

MURAT: O kadar çok üstüme geldiler ki ne kadar yanlış olduğumu düşünmedim.

PEDAGOG: Babanla geçen biraz sohbet ettik. Baban doktor olmak istermiş. Dedeni erken yaşta kaybedince böyle istemiş. Eğer doktor olsa onu yaşatabilirmiş. Ama annesi yokluk içinde okutamamış onu ve o gün karar vermiş, “Benim çocuklarım okuyacak” annen ise toplumun bakış açısının mağduru. “Kız çocukları okumaz” Ne olacağını hiç düşünmemiş bile. Heyecanlanıyor tabi sizleri okutabilme duygusuyla. Bu yüzden toplumun saygın bulduğu mesleklere sahip olmanızı istiyorlar. Mahallenin akrabaların kabul sınırları içinde istiyorlar. Kendi yaşanmışlıkları ile birleştirerek, hayalleri ile harmanlarak, sınırlı seçenekleri dayatıyorlar. Onlar da benzer büyümediler mi?

-Sen sus çocuksun daha.

-Kücük boyunla büyüklerin işlerine mi karışıyorsun?

-Çekil ayağımın altından.

-Sen mi kazanıyorsun bu evin parasını.

-Büyüdün de adam mı oldun!

-Büyüdün de gelin mi oldun!

Çocuklarımız büyüyebilecek mi böyle?

(Sanhe anne babaya döner. Anne ve baba televizyonda izledikleri hakkında konuşur.)

ANNE: Kadını görüyor musun dövmekten beter etti beni!

BABA: Tamam cahiliz kabul ama bizim ne şartlarda ayakta kalmaya çalıştığımızı söylemiyor. Çoğu baba mesailere kalmasa evi geçindiremeyecek. Hal derman mı kalıyor çocukla ilgilenmeye. Ben kaç kere götürebildim çocuklarımı parka. Onlarla iki çift laf etmek istesem yorgunluktan hemen sinirleniyorum. Kafam basmıyor. Gazete bile okuyamıyorum. Haberleri çoğu zaman izleyemiyorum. Kendimizi unuttuk bari çocuklar için çırpınalım diyoruz. Biri çıkıp da bunu anlatsa ama yok.

ANNE: Metin’im, yaşamımız böyle devam edecek ama en azından babamın yaptığını biz yapmayalım Bizim ekmeğimiz namusumuz, dürüstlüğümüz. Bunlar çocuklarımız için en büyük nimet. Etraf it kopuk dolu. Birçok aile utanıyor evlatlarından. Biz bunları verdik çocuklarımıza. Bak ne güzel diyor Doktor Hanım. Başka bir şey dayatmamız, bizim isteğimizin olacağı anlamına gelmiyor.

BABA: Haklısın Hanım haklısın. Dürüstlük bizim ekmeğimiz. Ah be babam şu konuşmanın binde birini yapsaydın bana, bu kadar hazırlıksız yakalanmazdım hayata.

ANNE: Yahu çay kaynaya kaynaya

BABA: Kaynana oldu. ( sahneden koşarak çıkar. Çayla döner.)

ANNE: Çayları doldurunca aklıma bak ne geldi. Biz bu çocuğa boşuna mı kızıyoruz yoksa. Hani hayatımızda bir şeyler ters gidince kader demiyor muyuz? Belki çocuğumuzun bunalımı, ressam olmak istemesi bizim kaderimiz?

BABA: Sen bir program izlemeylen bu hale geldiysen okusaydın kimbilir ne olurdun?

ANNE: Profesör olurdum bu doktorlara ne sandın sen. (Sahne Murat ve Pedagog sahnesiyle devam eder.)

PEDAGOG: Kendi düşlerimiz gerçekleşmedi diye çocuklarımızı pişman ettirmek niye?

Kimi anne baba diyecek ki

-Bu kadar da hakkımız olsun.

-Alınterimizi döküyoruz. O kadar da olsun.

-Emeğimiz var üzerlerinde.

Tüm bunlar haklı gerekçeler olabilir. Ama bizler sonuca bakmak zorundayız. Sonuç; fikri önemsenmeyen gençlerde doğru kişilikleri oluşturmakta eksik kaldığımız, çocuklarımızın dayatılan meslekleri seçtiklerinde mutsuz oldukları. Bir babanın sesini duyar gibiyim.

-Yemedik yedirdik, giymedik giydirdik. Hiç ister miyiz mutsuz olsunlar.

Bu yeter mi, yetmez. Aile hayatlarında mutsuz, kendi sorunlarını çözmekten aciz, sosyal hayatlarında çözüm değil, sorun üreten bireyler. Bu mutsuzluğu belki de zararlı alışkanlıklarla bastırmaya çalışan bağımlı bir gençlik. Hayat sanki üniversitede başlıyor. Biz ne yapıyoruz, bu aşamaya kadar onları sürekli engelliyoruz. Ya asileşiyor ya da suskunlaşıyorlar. Çünkü onlara korkuyu öğretiyoruz. Sadece korkuyu.

Kaybetme korkusunu tüm hücrelerine işliyoruz. Hem karar veremeyecek hem de sürekli kazanacak, hata yapmayacak. Olumsuz olan her şey yasak. Fakat neden yasak bununla ilgili tek sözü duyar gibiyim.

-Daha büyümedin. Çoluk çocuğa karış ondan sonra.

Ondan sonrası malum. Kısır bir döngü.

-Ben de babamdan böyle gördüm.

-Annem böyle öğretti.

Belki meslekler değişecek, belki eğitim düzeyi değişmiş olacak ama kurulan yuvalarda değişmeyen tek şey mutsuzluk olacak.

Kızım, oğlum doktor olsun, avukat olsun, mühendis olsun gururlanalım ama düşünün her doktor her avukat her mühendis sağlıklı bir kişilik kazandı mı? Mutlu bir aile ortamına sahip mi? Mutlu olanda var mutsuz olanda. Aileler olarak bununla ilgilenmemiz gerekmez mi? Bir doktor bir avukat olarak ne kadar

-Adam gibi adam

-İnsan gibi insan

Yetiştirebiliyoruz.

Kişilik ne kadar güçlüyse kasırgalara bile meydan okuyabilir. Bizler emeğimizle zaten büyük bir değer kazandırıyoruz mesleklerimize ama değer yargılarına yeniliyor emeğimiz. İşte burada kişilik giriyor devreye. Meslekler sağlıklı bir kişilik sayesinde emeğe gerçek saygıyı kazandırabilir. Unutmamalıyız; mesleklerimizin bize sonradan kazandıracağı kişilikler, çürük bir daldan başka bir şeye benzemez, rüzgâra bile hemen teslim oluverirler.

 

BABA: Doktor Hanım’da pişman olduğumuzu anladı sanırım, vurdukça vuruyor bize.

ANNE: Valla (gülerek) “ben bilmem beyim bilir” diyeceğimden dolayı bütün suçu senin üzerine atacağım.

(Bir yandan televizyona bir yandan seyircilere dönerek konuşmaya başlar)

PEDAGOG: Şunu aklınızdan çıkarmayın. Hepimiz kusurluyuz. Her birimizin eksik olduğu bir nokta var. Damarlarımızın her bir köşesine sinmiş hatalarımız. Biz istesek de hemen yok olmayacak hatalar bunlar. Unutmayın, sizler birbirinizi her zaman çok seveceksiniz. Yaşamınızın her anında dillendirmeseniz de birbirinizin parçasınız. İnat edin. Düzeltmek için inatla savaşın. Geçmişin bütün eksikliklerinden ancak böyle arınabilirsiniz. Göreceksiniz ki zamanı geldiğinde geriye dönüp pişman olacağınız mutsuzlukların sayısı çok az olacaktır.

(İlk önce baba ekrandan içeri girer ve doktora sarılır)

BABA: Ağzına sağlık hocam. Ben alacağımı aldım.

(Anne şaşırıp bakarken konuşmanın ardından o da ekrandan içeri girer)

ANNE: Ayol beni bekle.

(Sarılırken hep birlikte)

ANNE: Dolma yapacağım yarın. Bak beklerim Doktor Hanım.

(Doktor gülümser. Kenara çekilir, anne, baba ve oğlu birbirine sarılır, diğer evlat da girer içeri onların mutluğunu görür o da sarılır. Doktor odadan çıkar. Işık kararır)

 

1 Yorum

  1. Aysel SARICA avatarı Aysel SARICA diyor ki:

    Oyun hakkında soracağınız bir soru veya danışmak isteyeceğiniz bir durum için mail adresim

    Cevaplamak için giriş yapın

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.