Tiyatronun tanığı: metin – 1 (Metin AND)

metin-and_160Aşağıdaki yazı Yapı Kredi Kültür Sanat Etkinlikleri çerçevesinde 11 Şubat 2004 Tarihindeki Metin And söyleşisinden, Metin And’ın izniyle kaydedilmiş ve Fatoş Karagöz ile Ayşegül Güney tarafından çözülmüş ve redakte edilmiştir. Metinde okuyucuya tutarsız ya da ”daldan dala atlanmış” gibi gelen ifadeler sayın Metin AND’ın sohbet üslubundan kaynaklıdır. Redaksiyonda buna sadık kalınmıştır. Metin uzun olduğu için bir kaç bölüm halinde yayınlanacaktır.

 

************

 

Sizleri bilmiyorum, ben sizi şimdi metin severler diye mi ayırayım yoksa tiyatro severler diye mi? Ben bunların ikisini ayırıyorum çünkü.

Hepiniz hoş geldiniz. Bu zor günlerde, burasının olduğunu ben bu sabah öğrendim. Çünkü ne afiş geldi, ne program geldi, ne bir şey geldi. Ben artık tiyatro dersi de vermiyorum, konuşması da yapmıyorum. Bunu organize eden gençler çok ısrar ettiler bende kabul ettim. Bu sunuşta gözüme ilişti. Sonunda Metin’e has bir uslupla konuşacağımı söylüyorlar. Gerçekten de öyle. Ben derslerimde daldan dala atlarım. Hikayeler anılar anlatırım falan. Böyle bir konuşma olacak. Umarım beklentilerinizin aksine olmaz bu yapacaklarım.

Şimdi konu, afişe aldığım zaman, program aldığım zaman unutmuşlar göndermeyi. Ben Ankara’da da oturuyorum burada da. Ama asıl Ankara’da oturuyorum. Gelmedi bunlar. Yapı Kredi kuruluşunun bir sergi hazırlığı vardı. Onun için bu büyük salona geçiştik. Bu yeri de ilk defa görüyorum. Yani bunların hiçbirini bilmeyen bir insanım. Şimdi onun başında Tiyatro Tanığı iki nokta üst üste Metin diye kocaman bir yazı var. Ben zannetim beni kastediyorlar. Hani, Nazım Hikmet için, Nazım derler ya arkasını söylemeden. Ben de zannettim hakikaten ben tanığıyım. 1983′e kadar bütün temsilleri gördüm, iyisini kötüsünü. 15 sene bunları yazdım. İstanbul’daki tiyatrolarla da, Asya’daki Avrupa’daki tiyatrolarla da ilgilendim. Bunları seyrettim. Böyle bir tanığım ama buradaki tanık, ben değilim de (Metin değilim de) metin;y azılı metin yani. Şimdi bundan başlayayım.

Metin… Benim metin yazarlığıma ait bir hikaye ile başlayayım. Ben çok kereler Japonya’ya gittim. Bir gidişimde duymuş Prof. Moriy diye bir Japon. Prof. Türkiye ile Türkçe ile ilgili biri. Ben de tanırım, ayrıca ilk Japonca bölümünü o kurdu Ankara Üniversitesi’nde. O telefon ediyor, buraya gelecekmişsin diyor. Onların bir akademisi var. Daha evvel de orda konuşma yapmıştın orda diyor, bir konuşma yaparmısın diyor. Ben Japonca’ya çevireceğim dedi. Olur dedim. İki ay var daha. O arada bir mektup geldi ondan. Diyor ki, bana hemen konuşma metninizi gönderin diyor. Ben hiç hayatımda metin kullanmadım. Bu çantaya bakmayın başka şeyler var içinde. Yani öyle önüme yazılı bir kağıt falan koymam. Dedim ki ben böyle bir metin falan hazırlayamam. Ben o an aklıma ne gelirse söylerim. Ama ben nasıl çevireceğim dedi? Valla ben size bir metin versem de o metine bağlı kalmam dedim. Sonra nihayet onlar orda halletmişler. Orda Minokko diye bir kız var sanat tarihçisi. Türk sanatı üzerine çalışıyor. Türkçesi fevkalede idi. İngilizcesi de öyle. Daha sonra da, Tokyo Üniversitesi’nde seminerler yaptığım zaman o anında çevirebilyor, ona havale etmişler bu işi. Çok da güzel yapıyor. Japonya’daki bütün konuşmaları o çevirdi. Geldi tabi Prof.Morry, misafirini tanıtacak. Japonca konuşuyor. Orda İngizlizce de konuşsa Fransızca da konuşsa mutlaka Japonca’ya çevriliyor. Çıktı, tabi ben analamadan dinliyorum. Bir yerde güldüler. Dört kere “metin” dedi. Allah Allah! dedim. Sonra bana Minoko anlattı ne olduğunu. Demiş ki, konferansçının adı Metin. Türkçede teksirin de adı metin. Ama Metin, metin sevmiyor diye söylemiş, öyle tanıtmış. Hakikaten benim tiyatrodan uzaklaşmamın nedenlerinden biri, bir metne bağlı kalınması. Yani yaratıcı tiyatro yapılmaması. Tiyatrocuların bunu yapması lazım. Bir yazarın değil. Hemen dilinizin ucuna geliyor Shakespeare, Molliere, Yunan antik tiyatrosu falan. Bunların hepdi tiyatrocuydu aslında. Oynuyordu bunlar. Bu işi uzatmayacağım fazla. Fakat bu konuşmalar şiirsel tiyatro olursa çok uygun. Ama yine de tiyatroda ki onüç dilden birisidir sözler. Uzağında bile şiir yapılabildiğine göre. Tabi bizde tiyatroyu kabul etmiyorlar, operayı kabul etmiyorlar. Halbuki tiyatro bildiğiniz tiyatrodan daha mükemmel tiyatrodur. Bunlar opera için müzik diyorlar, bale için dans diyorlar. Halbuki bunlar toplu bütün sanatların bir araya geldiği şeyler. Bütün dillerin konuşulduğu. Yani bunların hepsi dil. Onüç tane dil konuşuluyor. Tiyatro bunlardan biridir yalnızca. Ama bizde görsel bir sanat olan tiyatro söze boğuluyor. Onun için ben metinden uzaklaştım. Onbeş senedir de tiyatroya ayak basmadım. Emekli olduktan sonra üç sene Boğaziçi Üniversitesi’nde, dörtbuçuk sene de Bilkent Üniversitesi’nde görev yaptım.

Konumuz tiyatro değil. Ordakiler şimdi, burada bir metin dağıtılmış “Şair Evlenmesi”. Çünkü bana önce Geleneksel Türk Tiyatrosu dendi, aa! dedim, Geleneksel Türk Tiyatrosu çok kutsal bir şeydir. O işte yaratıcı tiyatroya götüren yoldur! Onun için onu başta söylemek istemiyorum dedim. Çünkü o çok eski zamanlardan gelip çok ileriki zamanlara kadar. Şu sıralar biraz durgun. Ama bir tohum gibi. İki tohum hatta. Birisi Halk Tiyatrosu geleneği, diğeri Köy Tiyatrosu geleneği. Yani birisi köylerde olan tiyatro diğeri kentlerde olan tiyatro. Bunlar çok eski bütün bunlardan doğuyor tiyatro. Bu ikisinden. Birisi soytarılık falan hikaye anlatanlar, ötekide eski uygarlıklardan kalmış ritüellerin kalıntıları. Bu gün de yaşıyor bunlar. Hatta Unesco tarafından toplantıya çağrıldım. Ama Kültür Bakanlığı’ndan geldiği için gitmedim o toplantılara.

somut olmayan bir kültürü konuşmak istiyor. Yirmisekiz memelekette bu saptanmış, uzun uzun ele alınmış. Ben gitmedim, bu toplamtılardan sıkılıyorum. Ama neticeye aldım. İşte, Çin’deki bir müzik türü, Endonezya’da vayank, bizdeki hayal gibi. Hem kukla için, hem canlı aktörler için, hem de Gölge Oyunu için kullanılan, sonuna getirilen bir başka kelimeyle; vayan kulit, vayank pruva…diye gidiyor. Bizde de Meddah alınmış. Meddah müthiş bir şey aslında. Bu Geleneksel Tiyatro’nun dili ayrıca, evrensel. Ona da geçeceğim. Yani Tanzimata da geçeceğim. Ben bunu saat 22.00′a kadar planladım. Buranın 20.30′da bırakılması lazım. Yarım saatte sizin sorularınıza ayıracağıma göre bakalım bunları kıza zamanda toparlayabilecek miyim?

-sürecek-


1 Yorum

  1. öznur diyor ki:

    metin and yazisi için çk teşşkkr edrm ama devamnnda hmn yaynlanmsni istrm bulamamşta olablrm tabi ama dikkate alırsanz sevinirm.

    Cevaplamak için giriş yapın

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.