Hasta adam (Osmanlı) ve edebiyat (1)

İhsan KUTLU

İhsan KUTLU

ON KASIM’ın Sultan Abdulhamit adıyla Stockholm’de bir konferansla anıldığını duymak, ülkemizin nereden gelip – nereye ulaştığını ve daha nerelere gideceğini göstermesi bakımından oldukça ilginçtir ve çok düşündürücüdür. Evet, Stockholm’e TTK (Türk Tarih Kurumu) Başkanı Porf. Mehmet Metin Hülagü geldi ve 40-50 kişilik gruba Abdülhamit’i anlattı. Bu konuda çok fazla mürekkep tüketildiği için Abdülhamit ve dönemiyle ilgili ayrıntılı, belgeli bilgiler sunmaktan çok; Tarih Bilgisi ile Tarih Bilinci üzerinde düşüncelerimi açıklamak ve başarırsam, bunlar üzerinde akıl yürütmenizi kışkırtmak amcını güdeceğim.

Tarih Bilgi mi – Bilim mi, gibi çok tartışmalı alanı bir yana bırakırsak, Olay ve Olgulara, Toplumsal gelişmeye ve değişmeye, Uluslarası İlişkilere, Politik ve Sosyal çok karmaşık fenomenlere Bilimsel yaklaşmak ile Doğmatik – Subjektif yaklaşmak arasında önemli bir ayrım olduğunu vurgulamalıyız. ‘Tarih geçmişten bu güne doğru yapılır; ama bugünden geçmişe doğru gidilerek yazılır,‘çok önemli bir saptamadır; bunun anlamı, BUGÜN de içinde yaşadığmız tüm olaylar ve ilişkiler yarın için Tarih olacaktır; o günleri yaşarsak, tavrımızın, düşüncelerimizin ne anlam taşıdığını daha iyi anlayabileceğiz.

Tarihi bir konuyu ele alırken, sanki olaya bugün oluyormuş, bugünün koşullarıyla ortaya çıkıyormuş gibi düşünmek insanın zor kaçınacağı bir durumdur; ancak, bu yanlıştan kaçınmadıkça bilimsel ve nesnel olamayız. Belgesel ve oldukça objektif filmlere bakmak, çağdaş insanın en büyük alışkanlıklarından biri olmalıdır; elbette araştırmak, önyargılardan arınarak konuları anlamaya ve bilgi dağarcığımızı zenginleştirmeye çalışmak amacımız olmalıdır. Benim tavrım budur.

İyi bir TARİH araştırmacının, ekonomiyi, sosyal psikolojiyi, ele aldığı çağın – dönemin – günün felsefi sanatsal, düşünsel akımlarını – politik güçleri – devletlerarası ilşki ve çıkarları çok iyi irdelemesi, anlaması ve ondan sonra sonuçlara, doğru değerlendirmelere varması bir kuraldır.

Sayın Prof. Hülagü’nun Konferansının başlangıcında olanları yazmam bile gerekmiyor. Bazı dernekler ve üyeleri bu konferans için On Kasım’ın seçilmiş olmasının kasıtlı ve bilinçli yapıldığını savunarak protesto ettiler; elbette yerden göğe kadar haklıydılar. Bir hafta sonra aynı konferans yapılmış olsaydı, hem daha iyi bir atmosfer ve hem de uygarca tartışma – konuşma ortamı doğabilirdi. Burası İsveç! İsteyen istediği düşünceyi korkmadan savunur.

Daha fazla uzatmadan TARİH Bilinci üzerinde durmak istiyorum: Atatürk Malvarlığının önemli bir kısmını iki kuruma bağışlamıştır: TDK ve TTK. Bununla topluma, Cumhuriyet Kurucularına en büyük Vasiyetini de yapmış sayılır. Sayın TTK Başkanı, bize Cumhuriyet öncesi TARİH eğitimi ve Dilimiz hakkında bilgi verseydi, bu konuda Kıyaslamalı bir konferans sunsaydı, bence en doğrusunu yapardı.

İsterseniz size kısaca anlatayım. DİL için, Yunus – Pir Sultan – Karacaoğlan ya da Şah ismail Hatayi yazın Google’de bakın; bugünkü dlimize ters birşey bulabilir misiniz? Bir de en büyük Şairlerimiz olan Fuzuli – Baki yada Tanzimat Fermanı yazın (orjinalini) okuyun ve anlamaya çalışın. Osmanlıca denilen Resmi dilimizdeki Türkçe sözcük sayısının % 5’e kadar düştüğü söylenir ki, bunun ne korkunç bir tablo olduğunu anlayabilelim.

Cumhuriyet öncesi TARİH adıyla Medreselerde öğretilen nedir? Elbette Tevrat’ın anlattıkları Adem – Havva, Nuh, Lut vs babadan oğula geçen Peygamberler ile İsmail’den Başlayarak Haşimoğulları tarihi. Peygamber öncesiyle ilgili söylenen tek şey; ‘Cahiliyye Devri – Kafir Atalarımız – Tanrı, Türk… tüm bunlar hep Putperestlik dönemine ait sapıklıklarıdır… Bunları anmak bile günahtır!’, korkutmalarıyla yapılan, belleklerden bile silinmeye çalışılan Tarih yapıcı bir halkın Kimliğinin silinmesine yönelik olan Dini tehditlerdir. Size Cumhuriyet Öncesinden sözettiğimi sanmayın; şu anda Tüm Avrupa’da KUR’AN KURSLARI hocalarının parmak kadar küçük bebeklere öğrettiklerini özetliyorum. Bugün ülkemizdeki Kur’an kurslarında, camilerde Tarih adıyla söylenenlerin bundan pek farklı olduğunu sanmıyorum; ne yazık ki, TTK – TDK gibi  Cumhuriyetin Üç ayağından biri bu projenin hizmetine koşulmuş durumdadır.

Cumhuriyet, Macaristan’dan 20’li yıllarda ülkemize sığınan Tarihçileri, Kırım’dan sığınan Zeki Velidi Toğan’ı, daha kimler varsa Atatürk onlarla yola çıkmış ve Kurullar toplayarak, büyük çabalar harcayarak KİMLİK’in en önemli unsuru olan Ortak bir Geçmişi Paylaşmak diyebileceğimiz Tarih’i oluşturmaya ve bunu da en bilimsel yola oturtmaya çalışmıştır. Güneş – Dil teorisi diye o günün koşullarında ve Tarih çabalarının daha başında ortaya atılan ve Tarihi bile olmayan bir topluma Özgüven kazandırmayı başa alan bu yaklaşımlara karşı çok büyük saldırılar yapıldı ve yapılıyor. Antropolojinin, İsveç’te başlayan bir dönemidir bu; bu yaklaşım hemen tüm dünyada etkili oldu; Bugün hiçbir İsveç’li işini gücünü bırakıp  yüz yıl önce ortaya  atılan ve kafatası yapılarına göre üç tip insan toplumlarını gruplayan kuramı konuşmaz, sadece bu bilim dalının gelişmesinde bir an olarak ele alır. Kan grupları gibi, bu iskelet yapısının varlığı gerçek olmakla birlikte, ulus ve halkları bir tek bu özelliğe göre belirlemek geçerli değildir.

Henüz GEN tekniğinin olmadığı, DNA nedir bilinmeyen bir dönemde Bilim adamları İnsan grupları arasında farklılıkları çeşitli biçimde sınıflamaya çalışmışlardır; o dönem tüm dünya bu teorilerden etkilenmiştir. Bugün GEN tekniği kullanılıyor: on yıl önce gazetelerde çıkan bir habere göre, Elbistan’ın Demircilik köyü Bangladeş’li çıktı; o Alevi köyünden hem öğrencilerim ve hem de dostlarım vardı ve Bengladeşlilerle ortak hiçbir yanları yoktu. Demek oluyor ki, GEN araştırması ile de insanları kategorsize etmek bizi gerçeğe götürmeyebilir. Oysa, bu araştırmayı yapanlar tam tersi bir görüşe sahiplerdi. Şu an, tüm dünyanın nelerden etkilenmekte olduğunu, nelerin gerçek sayıldığını, bu yazıyı okurken bile kullanmış olduğunuz araçlardan bile görürsünüz.

Atatürk’ün Kurmuş olduğu ve son 30-40 yılda iktidarların satmakla bitiremedikleri ETİBANK – SÜMERBANK ile banzeri kuruluşların adları bile Cumhuriyetin felsefesini en açık biçimde gösterir. DTCF. de Sümeroloji bölümü açılmıştır. Peki niye bugün yüzlerini daha açık gösterenler bunlara can düşmandır? Çünkü, Cahiliyye Dedikleri dönemde, Kafir ve Cehennemlik saydıkları insanların, toplumların aslında ne büyük uygarlık yarattıklarını ve insanlığa neler sunduklarını öğretmenin günah olduğuna inandıkları içindir. Bazı düşünceler, özellikle gericilik kaynağını CEHALETTEN ve daha fazla da Diplomalı Cehaletten, satılmaktan, Kiralanmaktan alır.

…sürecek

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.