Sanat üzerine…

Sanat… Yaratıcının ve alıcının duygularında varolan biçim ve ahenk birliği bağlantısını harekete geçirip, güzeli ortaya koyabilecek, hoşa giden biçimler yaratma çabasıdır.(1) Düşüncelerin, amaçların veya olayların beceri ve düş gücüyle ifadesine veya iletmesine dayanan yaratıcı insan etkinliği.(2) a- Bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık. b- Belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve beğeni ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım. (3)

Geniş anlamda, belirli bir amaca ulaşmak için bilgilerden yararlanarak, bunları uygulayan her türlü insan etkinliğine sanat denilebilir. Bu tanım birbirinden ayrı iki kavramı kapsar.1) Genel olarak estetik etkinlik: Daha çok felsefe ve toplum bilimle ilgilidir. Sözden,  sesten, plastik, grafik ve  gösteri olanaklarından yararlanarak, imgelemin tasarlayıp beğeninin uygun bulduğu bir fikri gerçekleştirmek isteyen her türlü etkinliği kapsar, amacı “güzel”in üretimidir. Felsefi bakımdan sanat terimi, sanat olgusunun tümünü kavramaktadır. 2) Teknik ustalık: Bir işin yürütülmesi için gereken özel bir eğitimi, ustalığı belirtmektedir.

IV.yy.da yaşamış olan Gaius Marius Vittorinus(a) sanatları ‘artes animi’ (maddi olmayan sanatlar: şiir, müzik, astroloji, gramer, söz sanatları) bilim ve teknik yoluyla, bir süre çıraklık sonucu edinilen bir etkinlik olarak yorumluyordu. Aristoteles’in Poetika’sında estetik düzeyde teknailerle (sanatlar), öteki teknailer arasında bir ayrım gözetilmekteyse de, bu ayrım Yunan-Latin kültürüne yabancı kalan kuramsal gereklerin sonucuydu. Yunan-Latin kültürü, toplumun kendine özgü yapısı yüzünden, öznel yaratıcılıktan çok, teknikleri dikkate almaya yönelmiştir. Sanat kavramının değişebilmesi için köklü toplumsal değişiklikler gerekti. Bu değişikler XII.yy.a doğru komün uygarlığının doğuşuyla ortaya çıktı. Bilgileri derinleştirme ihtiyacı, çeşitli sanatların öğrenilip öğretildiği ve geliştirildiği kültür kurumlarının kurulmasına yol açtı. Buradan yetişenler, bir çıraklık döneminden sonra, toplumda büyük bir saygınlık kazanmaya başladılar. Ortaçağ Latin dünyasında sanat kavramı için artık iki ayrı terim belirmeye başladı: Özgür bir sanatla uğraşanlara sanatçı (hekim, hukukçu, şair, müzisyen), ötekilere zanaatçı dendi.

Arkeolojiye merakın başlaması, statik, perspektif, anatomi incelemeleri, ressam, heykelci ve mimarlara, hümanistlere ya da fizikçilere benzeyen  ve XIII. ve XIV.yy.daki sanatçılardan gitgide uzaklaşan bir görünüm verdiler. XV.yy.dan başlayarak, olguların özgür incelenmesi temeline oturmuş modern bilimin ortaya çıkışı, eski sanatların saygınlığını yitirerek yerini deneysel bilimlere ve matematiğe bırakmasına neden olmuştur. XVI. yy.ın yarısından itibaren sanat terimi artık doğal ve kesin bilimlere uygulanmaya başlandı. Vasari(b), sanat kelimesini “plastik” nitelemesine gitmeden yalnız başına kullandı. Batı Avrupa dilbilimi tarihinde ilk olarak, estetik adı altında toplanan bir dizi farklı etkinliği tek bir kelimeyle anlatma böylece mümkünleşti

.

XVIII.ve XIX.yy.larda sanat kavramı için tarihsel ve toplumbilimsel bir eğilim belirdi. Diderot sanat üzerine etkisi olan sosyo-teknik etkenleri belirtti. XIX.yy.da Hegel, sonra Burckhardt, sanatın gelişimiyle içinde oluştuğu toplum arasındaki ilişkiyi ortaya koydular. Marx ve Marksistler toplumsal gerçeği yansıtmakla yükümlü olan sanatın, genellikle egemen sınıfın ideoloji ve değerlerini yansıttığını belirttiler. Courbet(c), Zola(d) gibi doğacılar, sanatı bilimsel gerçekle aynı türden bir nesnel gerçeğin hizmetine vermek istediler. Sanatı bireysel bilincin bir ürünü olarak ele alan Benedetto Croce(e), toplumla sanat arasındaki bir neden-sonuç ilişkisine karşı çıktı.

Tüm bu yaşananlardan anlaşılıyor ki, sanat gitgide bir iletilme süreci içersinde bulunuyor, bu nedenle oluştuğu toplumla derinden bağlıdır. Belli bir özerkliği vardır ve başka hiçbir olguya indirgenemez.

Tarih boyunca her kültür dönemi ve alanı kendine özgü bir daha yinelenmeyen bir sanat yapmıştır. İnsan, toplumsal ve fiziksel çevresini yeniden üretirken yaratıcılığı otaya çıkmakta, bu yaratıcılık geçmişten gelen duygu, düşünce, çalışma biçimlerini yaşadığı topluma uygulamasının işlevi olarak belirlenmektedir. Her şey nesnel dünyayı gözlemlemekle başlar, sonra  soyutlamaya, kavramsal genellemeye varılır, en sonunda kuramsal genelleme somut biçimlerle (şiir, tiyatro, resim, müzik vb.) ifade edilir.

İnsanoğlu evrendeki boyutuyla sonsuz bir yalnızdır. Bu yalnızlıktan kendini ancak yaratıcılığıyla kurtarabilir. Sanatçılar ele almadıkça toplumsal bir varlık olan insanı gerçek boyutlarıyla tanıyamayız. İlk insanlar yaratıcılık aracı olarak “dil”i kullanmışlardır. Kısacası dil, sanatın aracı, sanatta varlığın aracıdır. Hangi alanda olursa olsun sanatçı, göstergeleri (anlam, ses, renk…) insanın gerçeğini yansıtıcı bir bağlamda kullanarak kendi gerçeğini, doğal olarak insanın gerçeğini yansıtır. Sanatçıların bireysellikten kurtulması toplumlaşması budur. Peki ne için bunlar? İnsanı tanımak, insanı insana tanıtmak, sosyal adaleti, emeği, barışı, kısacası insanlığın ortak amaçlarını savunmak için. Tabii bunları yaparken göz ardı edilemeyecek en önemli şeylerden biri bilgidir.

Bilgili ve bilinçli sanatçı, sanatını yapay ölçülerle duyan, düşünen değil, toplumun değerleriyle yaratan olmalıdır. Gorki “…Gerçek bir sanatçı olan yazarın, zengin dilimizin kaynağı olan söz hazinesini çok iyi bilmesi ve bu sözcükler içinden en uygununu, en yalınını, en güçlülerini seçme yeteneğine sahip olması gerekir. Bunların yanı sıra, yazar tarihi ve çağdaş toplumun toplumsal gerçeklerini de bilmek zorundadır. Aksi halde en güzel sözcüklerin seçimi dahi, anlamsız, boş ve çirkin bir söz kalabalığı olmaktan öteye geçmeyecektir”(4) diyor. Bu alıntıdan anlayabileceğimiz gibi sanat sadece yaratıcılıktan ibaret değil, aynı zamanda ciddi bir bilgi birikimi ve gözlem gerektiren bir alandır.

Bilinçlenmenin önemli aşamalarından biri de Gerçekçiliktir. Gerçek, olan bitenin ayrımını görme işidir. Tüm baskılara karşı sanatçının direnişi gerçeği bulma ve yansıtmaya yöneliktir. Kazancakis, Elgreco’ya Mektuplar adlı eserinde sanatçı sorumluluğunu işliyor: “…Yıllar geçiyor ben de onlarla beraber geçiyorum. Toprak konuşmadan önce ağzımı örtmemelidir. Her insanın ölmeden önce havaya salacağı bir ÇIĞLIK vardır, bunun için, onun ÇIĞLIĞINI  yakalamakla acele etmeyiz. Belki bu ÇIĞLIK, havada boşuna dağılabilir, belki ne yer altında, ne de havada onu işitecek kulak yoktur; zararı yok, sen koyun değil insansın; insan rahat olmayan ve bağıran bir varlıktır; BAĞIR!!” Sanatçı da bağıran insandır. Toplumlar onun çığlığına kulak verdi mi, gerçeği kavrar ve gerçeği kavrayan toplum bilinçlenir. Bu yüzden, kurulu düzenler, çıkar şebekeleri, sömürgenler her zaman sanatçıları susturmak onları toplumdan uzaklaştırmak istemişlerdir. Sanatçı ise her çağda direnmenin simgesi olmuştur.

Bazı düşünürlere göre sanat…

ARİSTOTELES: Sanatın amacı insanın duygularını onun duygusal gerginlikten kurtulabileceği ve dinginlik ve erinci yeniden kazanabileceği bir yolda uyarmaktır. Sanat, öykünme üzerine, ortalamadan daha güzel nesneleri taklit etme üzerine kuruludur; genel olarak bireysel nesneyi değil ama özü ya da biçimi eşlemleyerek, sanatçı sanatının nesnelerini idealleştirir ve böylece tamamlanmış bir güzel ürün yaratır.

BENEDETTO CROCE: Sanat, evrensel yaratıcı anlığın ilk etkinliği olarak, tüm kuramsal deneyimin başında gelir. Her bir kişinin iç sezgisi kendini estetik değerlemeyle anlatır. Hepimiz birer sanatçıyızdır, çünkü sanatsal güzellik fiziksel nesnede değil sanatsal öz-anlatımdadır. Güzelliğin yerine anlatımı öne çıkarır. Sanat, sezginin ve anlatımın birliğidir. Bireysel ve teorik bir etkinliktir. Doğa, sanatçının yorumu ile güzel olabilir.

KANT: Sanatın kendi dışında hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel sanatı ancak deha yaratabilir.

MARKS: Yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir.

HEGEL: Sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat, insanın aklının ürünüdür. Kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır.

DİPNOT

  1. Gaius Marius Vittorinus. 14. yüzyılda yaşamış Latin filozof ve dilbilimcisi
  1. Giorgıo Vasari(1511-1574). Arezzo doğumlu İtalyan mimarı, ressamı ve sanat tarihçisi. Michelengelonun tavsiyesiyle resimden sonra heykel ve mimarlık öğrenimi görmüştür.
  1. Gastane Courbet (1819-1877). 1870 yılında imparatorun verdiği nişanı cumhuriyetçi olduğu için reddetmiştir.
  1. Emile Zola (1840-1902). Fransız romancı. Doğacılığın Fransa’daki en büyük temsilcisi.
  1. Benedetto Croce (1866-1952). İtalyan tarihçi, edebiyat eleştirmeni, filozof ve politikacı.
    KAYNAKÇA
  1. Sanat Psikolojisine Giriş, Sıtkı M. ERİNÇ, Ayraç yay
  2. Dictionnaire Larusse Ansiklopedik Sözlük
  3. TDK Türkçe Sözlük
  4. Sanatta Sosyalist Gerçekçilik s.32-33
  5. Cumhuriyet ansiklopedisi 2154 syf.
  6. www.araf.net
  7. www.yersizyurtsuz.com
  8. Felsefe Sözlüğü -Aziz ÇALIŞLAR
  9. Ağıt Toplumu  Adnan BİNYAZAR
  10. Bilim ve Sanat Dergisi

Yorum Yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.