Müsvedde şairler…

Aziz ŞEKER

Aziz ŞEKER

Baştan söyleyeyim öyle gerçek şairlerin üzerine alınacağı bir yazı değil bu. Ama orta yerde şairim diye gezinen aşındırmadık internet sitesi bırakmayan, kronik ödül avcılığı hastalığına kapılmış şımarıklar içindir.

Ne mutlu ki şairi bol bir coğrafyada yaşıyoruz. Her evden bir şair çıkarmak bir yana, şair olma özelliğimiz iş yerlerine kadar girmiş durumda. Nerden baksan her matbaanın bile bir şairi var. Duygusal insan olmak güzel şey, bir iki dize yazıp rahatlamak da güzel şey! Hatta bir erkeğin ya da bir kadının ruhuna dokunacağım diyerek şiire postacılık görevi yüklemenin de yenilir yutulur yanı elbette var…

Benim şiir ve şair açısından sorun olarak gördüğüm şiirin tarihsel bilincinden, rolünden ve insanlık kültürüne olan katkısından yoksun bir durumda olup, şiir yazmaya kalkmak hatta bundan dolayı şairim diyerek gezinmek. Bu tiplere şunları gönül rahatlılığıyla ekleyelim. Yazılan şiirin ödüllendirilmesi hoş bir seda gel gör ki kazın ayağı çoğu yerde hiç de böyle değil. Ödül pususuna yatmış ‘şair’ gurupları özellikle taşrada kendilerine yakın buldukları ödül veren unsurlara yatırımlarını yaparlar. Şanslı olan ya da o unsurlar tarafından bilinen tipler eşsiz sıralama içinde ödüle layık görülürler. Geride mutsuz, huzursuz ve beklentileri boşa çıkmış birçok ‘şairim’ diye gezinenlerin hali. Can sıkıcı değil mi?

Şunu da görmekte yarar var. Tek kitaplı şairlerimizi unutmayalım. Tek kitaplı şairlerimiz öyle çoklar ki! Dünyada bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapılacak olursa kanımca Türkiye en ön sırada yer alacaktır. Toptan bir reddiye yaklaşımı sergilemek istemiyorum. Şiire gerçek anlamıyla değer vermiş, hayatına almış, şiir üretiminin zorluğunu ve disiplinini içselleştirmiş tek kitaplı şair insanlarımız da var. Onların yüzü suyu hürmetinedir halen daha şiirimizin güçlü ve diri bir damarı duruyorsa. Onlar da biliyor ki gerçekten sapmayan onurlu şairlere değildir sözümüz. Onların üretimlerine saygısızlık yapmak ne yazının sahibine düşer ne de bir başkasına.

Uzun yıllar Anadolu’nun birçok yöresinde yaşamış, çalışmış biri olarak tanık olduğum yaşam parçacıkları vardır. Bunların en ilginci düşünsel gelişimini tamamlamış şairim diye ortada gezinen kişilikler içinden çıkmaktadır. Kararımca okumayı yazmayı ilke edinmiş vergisini veren bir insanım. Uzun sürmedi, bu çakma şairlerden, imge hırsızlarından, müsvedde şairlerden başımı alamamaya başladım. Yaşadığım ilçe ya da il hangisi olursa en çok da bunlardan bunaldım. İçinizden ‘sen de okuma be kardeşim onları’ diyenleriniz olacaktır. Keşke böyle olsa okutmayana kadar yakanı bırakmamak bir yana masanın üstüne yazdıklarını da bırakıp ‘hocam bir yayınevi bul da basalım’, ‘bir değerlendirme yazısı yaz hemen’ türünden cümlelere tanık olmuşumudur. Yazmak güzel şey! Nasıl yazmak? Sorusunu yanıtlayarak yazmak daha güzel… Yaşamı yalan üzerine kurulu ‘şaircikler’ gördüm. İki yüzlü, riyakâr, okumadan okumuş havalarında gezinen, şiirle insan kapma telaşından olanları, büyük ve yürekli şairlerin şiirlerinden kalıpları yürütüp gezinenleri, ben olmasam dünya yıkılır diyenleri, hokkabazları, hatta dize hırsızlarını, yıllar önce ölmüş şairlerin öldüklerini bile bilmeden onlarla iyi dost olduklarını ve dostluklarını sürdürdüklerini, Türkiye şiirindeki köşe taşlarının adını daha bilmeyen ama haklarında bin atan insanları gördüm. Düpedüz müsvedde şairler bunlar işte! Zamanınızı fazla almak istemem. Ancak bir örnek vermeden noktalamak istemiyorum konuyu. Yaşını başını almış yetmişlerde bir ‘şairle’ tanışmıştım vaktı zamanda. Birkaç kitap yazmış. Büyük şehirlerde çalışmış. Yaşamını kazanmış. İsmi önemli değil, siz Hasan deyin ben Ali diyeyim. Hiç önemli değil. Önemli olan bana okuttukları şiirlerin yıllarca tanık olduğum ülkemdeki şair geçinenlerin şiirlerinin ortalamasını bir tip olarak bana yaşatmasıdır. Allah ondan razı olsun. Çünkü eleştiri yaparken bir tip üzerinden gitmek gerekir. O ‘tip’te rastlanan özellikleri bilmek gerekir. Yani Dünyanın Acemine gitsek de müsvedde şair dedikleri zaman bunların özelliklerini şıp diye kafamızın içinde canlandıralım. Bu şairimiz son otuz yılını oradan buradan imge korsanlığı yaparak, kalıp kaçırarak, büyük şairler geleneğinden bihaber, ödül avcılığı yaparak geçirmiş. Anlayacağınız şiiri ve şair kimliğini müsveddeleştirmiş. Bunlar bir de bencil olur. ‘Hep ben, ben ben. Yaşasın ben,’ diyerek salınıp gezinirler. Kim ya da hangi yerel idare ödül korsa düşüncesini de ona göre kurgulayıp şiir yazarlar. Yani kendilerinin onaylamadığı şeylere dahi kiralık şiir yazarlar ve ateşler-düşler içinde beklerler. Görün ki ellerinde boşluk kalır…

Son tahlilde müsvedde şairlerle ilgili kısa bir değerlendirme yapacak olursak şu ortak özelliklerinin belirginleştiğini görürüz. İmge hırsızlığında ustadırlar. İflah olmaz bir kopyacıdırlar. Amaçları için her aracı meşru görme becerileri gelişmiştir. Yerine göre yalan söylerler. Büyük şairler geleneğini bilmezler. Bencildirler. Başkalarının emeğine saygı duymazlar. Kültür ve tarih bilinçleri yoktur. Düşünsel gelişimleri sekteye uğramıştır. Dünyanın en iyi şiirlerini yazdıklarını ve hep onaylandıklarına ruhlarını inandırmışlardır. Google dedikleri arama motorundan çoğu kültürlenir. Kitap okumakmış, sosyal sorunları ele almakmış, gerçeğin yanında durmakmış, dürüst şiirler kaleme almak için çalışmaymış müsvedde şairlerin yakınından bile geçmez…

Önemli olan şair geleneğine ve şiire hainlik yapmamak. Gerisi leylek lakırdısıdır yoksa…

1 Yorum

  1. bedirhan avatarı bedirhan diyor ki:

    Dünya güzeldir, ama bir şairin gözüyle daha da güzel olur. Kolay değil,yürek işçisi olmak bir mısranın mahiyetinde sabahlamak, Şiir tarihin en büyük tanığıdır, gerçek şiirden, edebiyat olan, çağının ayak seslerini yakalayan şiirden söz ediyorum. Rimbaud’un, Neruda’ların, Nazımların, Ritsos’ların, Thomas Tranströmer’lerin Aziz Şeker’lerin nefesinden geçen şiirlerden söz ediyorum. kokuşmuş ticari şiirlerden değil…

    Cevaplamak için giriş yapın

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.