Yakılan kitaplar – kütüphaneler ve Cumhuriyet

İhsan KUTLU

İhsan KUTLU

NOT: Dün, İslam Ansiklopedisi Yayınlanmasıyla ilgili bir toplantı olmuş; Ansiklopedinin Kutsal adıyla TERS ne tür Laf ve Hakaret varsa sarfedilmiş. DİL RUHUN AYNASIDIR, denilir; bu sözün ne olduğunu son ON yılda hepimiz çok iyi anladık. Her insan kendi Kalitesini – enini – boyunu – tiynetini – zekasını DİL yoluyla ortaya koyar. Söylenen yalanların hiç değilse Kültür, sanat ve DİLİMİZ ile ilgili olanları karşısında sessiz kalmamalıyız.

-  Cumhuriyet döneminde Kitaplar yakıldı (İyi ki Kütüphaneler de yakıldı denmemiş)

- Önce Alfabemizi, sonra DİLİMİZİ yitirdik, çöktük, bittik, ama şimdi yeniden şahlanıyoruz

-  BAĞDAT Kütüphanesini yakan Moğollardan bunlar daha beterini yaptılar… vs

Daha çok laf var ama, her insanın KUYUYA attığı TAŞ’ı çıkarmaya çalışarak vakit öldüremeyiz. Bu konuda çok kısa olarak şunları belirtmeliyim.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE KİTAPLAR YAKILDI yalanı yanıtlanmaya değmez. (Darbelerde Kitaplarımızı ya sakladık, ya da yaktık; ama kasdedilen bu değil, Atatürk’e saldırmak) Yalnız, şuna yanıt verilmeliydi:

- MATBAA ne zaman bulundu ve İstanbul’a ne ne zaman geldi; sonra başına neler geldi? Daha doğrusu KAFİR ilan edilip nasıl tahrip edildi. Meteoroloji istasyonunu bile yokettiler.

- Osmanlı Devletinin kaç Kütüphanesi vardı ve okuma – yazma oranı neydi?

-Hele bir de Rönesans, Aydınlanma çağı yaşayan Avrupa ile Osmanlı Devletini kıyaslamaya cesaret edebilseydi… El yazması bol kitap vardı elbet, Zengin beylerin evlerinde kilitliydi. Halkın emrinde değil.

KISACA şu bilgiyi toparladım:

TÜRKİYEde Cumhuriyetin en sıkıntılı yıllarında yayınlanan Ansiklopediler:

-          Hayat Ansiklopedisi, Cumhuriyet, 10 cilt, (1932-36 yıllarında yayınlanmış). 

  –     Türk (İnönü) Ansiklopedisi, MEB, (1943, 30 cilt). –  

  –     İlk Ansiklopedi (1944-45 3 Cilt)

  –   İslam Ansiklopedisi, MEB, 1940, 15 cilt. (Vicdansızların gece – gündüz küfür ettiği, Dünyanın kan ve ateşe yuvarlandığı en yokluk içinde çırpındığımız yıllarımız. İslam Ansiklopedisi o günlerde yayınlanmış)

 

-          (1950 – 60 DEMOKRAT PARTİ döneminde yayınlanan TEK BİR, ama bir tek Ansiklopedi yoktur.)

Sonrası:

·  Hayat Ansiklopedisi, Hayat Yayınları, 6 cilt, 1961-63.

·  Cumhuriyet Ansiklopedisi, Arkın Yayınları, 11 cilt, 1968-72.

·  Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, Meydan Gazetecilik, 33 cilt, 1969.

·  Resimli Yeni Lugat ve Ansiklopedi, İbrahim Alaattin Gövsa, 1947-54.

·  Ansiklopedik Sözlük, Milliyet Yayınları, 3 cilt, 1967-68.

·  Yeni Hayat Ansiklopedisi 6 cilt 1975

·  Anabritannica, Ana Yayıncılık, 30 Cilt 1986.

·  Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık 10 Cilt, 1983

·  Yeni Türk Ansiklopedisi, Ötüken Yayınevi, 12 Cilt, 1985.

·  Hayat Küçük Ansiklopedi, Hayat Yayınları, Tek cilt, 1980

·  Türkiye Diyanet Vakfı(TDV) İslam Ansiklopedisi, (Devam ediyor.)

Düziçi’nde Köy Ensitüsünden bize kalan kitaplığımız vardı; 6 Yıl boyunca okumakla bitiremiyeceğimiz kadar kitap vardı; birçok kitap için en kaliteli kağıt kullanılmıştı, onların pek azını okuyabildik. BİN TEMEL ESER o kampanyanın sonucudur; belki hala tamamlanamamıştır. (YALANLara anında yanıt vermek gerekiyor. Yalan ile İman yanyana durmaz denilir ama, ülkemizdeki YENİ İSLAM Hırsızlık gibi buna da cevaz veriyor.)

ALFABE konusu şudur: GERİCİLER BİN yıldır Kur’an yazısını Allah yazısı; Arapça Dilini ise ALLAH LİSANI sayarlar ve Latin Alfabesine Kafir yazısı derler. Oysa iki alfabenin de kökeni FENİKE Alfabesidir ve ondan türemiştir. Eh, Fenikeliler ile ALLAH arasında böyle anlaşma var mı, bilemem. İkincisi, Lanetledikleri EBU CEHİL Allah Yazısı dedikleri Kutsal yazıyı kullanırdı ve çok kültürlüydü; yalnız o değil, binlerce yıldır Putperest Mekke’liler ve çevresi de aynı yazıyı kullanırdı; Peygamber’in ise ÜMMİ (yani okuması yazması olmayan) olduğu kabul edilir. Her yıl ÜÇ Aylar denilen Haram aylarda en güzel şiirler Kabe duvarına bu alfabeyle yazılır, asılır ve Arabistan yarımadasına yayılırdı.

DİL’imizi kaybettik: Bu Gerçektir. Mevlana FARSÇA yazdı, çünkü ŞİİR alanında en itibarlı, en köklü dil sayılıyordu. Karamanoğlu Memet bey neyin necisi oluyor? Yunus, Pir Sultan; Şah İsmail, Karacaolan Türkçe yazdı, çünkü Türkçe hem bir dildi ve hem de halkın öz diliydi; OSMANLICA bir dil mi? Arapça da köklü ve zengin bir dildir. Yitirdiğimiz Dil bir halkın dili miydi? Ama, kasdedilen bunun tam tersidir; Osmanlıca yerine, TÜRKÇE diline dönülmesini, yabancı sözlüklerden arınmayı DİL’İ KAYBETMEK, sayıyor bu savı ortaya atanlar. Bir kere TANZİMAT FERMANI diliyle kalabalığa hitabetsinler, bunun Dil olup olmadığı gerçeğini hemen görürler.

GELELİM YAKILAN KÜTÜPHANELERE: 

İnternetten: BAĞDAT KÜTÜPHANESİ: 750-1258 yılları arasında hüküm süren ve Abbasiler devrinde, başta Aristoteles, Platon ve Sokrates olmak üzere eski Yunan düşünürlerinin, Süryani yazarlarının eserlerinin Arapça’ya çevrilmesiyle birlikte çok parlak bir bilim ve kültür hayatı doğmuş, Bağdat’da kültür, bilim ve felsefe ağırlıklı eserlerle dolu dünyanın en büyük kütüphanesi meydana gelmiştir. Abbasiler devrine son veren Moğol Hakanı Hülagü, Bağdat’ı aldığında göçebe kültürünün içgüdüsel davranışı ile ilk olarak Bağdat Kütüphanesi’ndeki tüm eserleri Dicle nehrine atarak yok etmiştir. Hepsi el yazması olan kitapların mürekkeplerinin, Dicle’nin sularının haftalarca bulanık akmasına yol açtığı bilinmektedir…

İSLAM Uygarlığının ZİRVESİ sayılan bir kaç merkez var: Hindistan’da dünyada hayranlık uyandıran Mabedler ve Uygarlık – Türkistan’da Samarkent ve Buhara – BAĞDAT, ŞAM, İSFAHAN ve KAHİRE ile GIRNATA… gibi. Anadoluda en büyük inşa ve bayındırlığı gerçekleştiren Selçukluların bir çok Kültür ve Uygarlık kenti olmuştur ve kentlerimizde Osmanlıdan daha çok Selçuklu mimarlığını, eserlerini bulursunuz.

HİÇBİR uygarlık SAF değildir ve Hiçbir Halkın ÖZ malı da değildir. İnsanları, bugün bulunan Amazon yerlileri gibi, öbek öbek birbirlerinden yalıtlanmış olarak adalara, adacıklara serpiştirebilseydik ve birbirleriyle hiçbir ilişkileri ve bağları olmasaydı tümü de aşağı yukarı Amazon yerlileri düzeyinde olacaklardı.

BAĞDAT Kütüphanesinin ve o anki İslam Uygarlığının niçin dünyanın en zengini ve ilerisi olduğu hemen ortaya çıkıyor:Antik YUNAN Filozofları, Süryani yazarların kitapları, kuşkusuz o günün dünyasına yön veren tüm düşüncelerin, bilimin temel kaynaklarını barındırdığı ve bunları okuyup yararlanmak bakımından HOŞGÖRÜ ikliminin varolduğu için. İLK Ansiklopediyi de Güney IRAK’ta egemen olan KARMETİLER yayınlamışlardır. (Bağdat Kütüphanesine övgü dizenler onları KAFİR – Sapık sayar)

Hindistan’ı incelerseniz İSLAM’ın ya da sonraki İngilizlerin YOKTAN bir uygarlık yarattığını asla göremezsiniz. GIRNATA, Cordoba, Endülüs daha da ileri gitmiş, Üniversitelerinde her dindan Öğrenci olduğu gibi her dinden ALİM HOCA , Müderris de bulundurmuştur.

ÖZET olarak: İSLAM’ın, ya da UYGARLIĞI’nın Dünyada oynadığı yadsınamaz ve herkkesçe kabul edilen önemi şudur: ANTİK ile BATI dünyasında uyanan Rönesans ve Aydınlanma arasında köprü olmasıdır. İbni Sina, Farabi, İbni Rüşt, İbni Haldun, ve daha nice Düşünce ve Bilim adamları dünya kültürüne en büyük armağanlarmızdır. Yalnız bu değerli insanların, yukarıda belirtilen Antik  Dünyayı ve o günün dünyasını çok iyi bildikleri ve bunun üzerine bilime katkı yaptıklarını unutmayalım.

Bu nedenle BATI dünyasında hiç kimse Bilim – Kültür ve Düşünce adamlarına, ünü günümüze gelen yazar, sanatçı ve mimarlarına HIRISTİYAN DİN elbisesi giydirmez; çünkü bu tanımlama gerçeği yansıtmaz. ’Hırıstiyan Bilim adamı’ sözünü duydunuz mu?

Hiç kimse TEVRAT, İNCİL, KUR’AN okuyarak bir BULUŞ yapmamıştır da bu nedenle Bilim Adamına DİN elbisesi giydirilmez.(Buyrun, neredeyse Müridlerinin Taparcasına BİAT ettikleri ŞIH ve Mollaların insanlığa yararlı bir tek buluşlarını göstersinler. Gece Gündüz Kutsal KİTAP ellerindedir ve ezbere okurlar.)

Uzun süre BATI dünyası PLATON’u bilmekte, Kilise onu temel kitap yapmakta ama Aristotales’ten habersiz bulunmaktadır. İşte İBNİ RÜŞT yoluyla Aristotales’i tanırlar; Onun Kitabını İbn-i Rüşt’ün yorumlamasıyla birlikte Batı dillerinde yayınlarlar; ilk olarak Paris’te yayınlandığı için PARİS Batı’nın yeni Atina’sı olur. Batı Aydınlanması artık geri dönülemez biçimde gelişecek ve sonuçlarını tüm dünya yaşıyacaktır. (Bunun yanında, isterseniz, İSKENDERİYE Kütüphanesi olayına girmeyeyim ama bu konudaki yazıları okumanızı dilerim.)

SONUÇ: Şimdi, Başakan Obama, ‘Corc Vaşington kim oluyor? Onun zamanında ABD’nin Bir YILDA tüm ürettiklerini biz bugün bir günde üretiyoruz. Üstelik, kaç km tren yolu yaptı? Şuradan Nev York’a bile yol yapamamıştı… ‘ gibi bir laf etse, sanırım onu hemen tedaviye yollarlar. HİTLER bile kendini hiçbir zaman BİSMARK ile kıyaslamamıştı. Fransa’da Başkan biraz hot – zot etse, hemen Napolyon Kılıklı karikatürünü yaparlar.

Atatürk’ü bir Büyükelçi, yağ olsun diye, ve Selanikli olmasını da vurgulayarak, Büyük İskender’e benzetmek ister. Atatürk hemen elçinin sözünü keser; ‘İskender dünyayı FETHE kalktı, benim ise Milletimi kurtarmaktan başka bir amacım yok.’ der. Kimileri, FİRAVUN misalı, Allah ile zatının denkleştirilmesine bile ses çıkarmıyor. Sükut İkrardan gelir, denilir. Sorunumuz PSİKOLJİK’tir!

Prof. Sadun Aren’in konferansına katılmıştım; pırlanta gibi bir aydın sosyalist idi. ‘Kişi başına düşen Milli Gelir ile Refah düzeyi arasındaki bağ aldatıcıdır.’ der ve anlatırdı. Geri kalmış ülkelerde sözgelimi Kadınların çocuklarına bakması, ev işleri, dikişi, yama yapması, daha yığınla işler Milli Gelir hesabına katılmadığı için hesap dışıdır; Oysa Gelişmiş ülkelerde tüm bunlar Milli Gelir içindedir. Yani, Türkiye’den On kat zengin görünen bir ülke ile refah düzeyi farkımız On kat değil, 3-5 kattır.

Sonra FATİH ile bizim yaşamakta olduğumuz Refah düzeyimizi kıyaslamış ve bir büyük hatayı işaret etmişti. GÖRECELİK yapamama hatası! ‘Zavallı, atına binecek, sonra yola çıkacak; yağmur, güneş demeden sırtı ağrısa bile atını sürecek; Karaköy’e gelecek, kayığa binecek, deniz dalgalı ve poyraz bile varsa kürekler çekilecek, sonra Üsküdar’a vasıl olacak! Teefon edemez, sınırda olan bir saldırıyı bir ay sonra haber alır. Dişi ağrısa, ayrı bir dert… vs’

Yani ZAMAN ve Koşulları silerseniz ortaya böyle ucubeler çıkar; Eh, zeka düzeyi düşükler ile, ÇIKARINI rehber edinenler için böyle kurallar yoktur. İŞTE Cumhuriyete saldıranlar bu hatayı işliyorlar. Psikolojik olaylar ne yazık ki RASYONAL (Akli) olmadığı için bu konuda yazı yazmak da güç oluyor.

 SORU: Endüstri DEVRİMİ başlayalı, koca İSLAM DÜNYASINDA İnsanlığa sunulmuş toplu iğne başı kadar bir buluştan, BİLİMSEL katkıdan sözedebilirler mi? BUYRUN! Bir de gece gündüz LANET okudukları İsrail’in katkılarına baksınlar ve bundan utanacaklarına, daha fazla GERİYE gidererk tersini yapıyorlar. NİÇİN?

 

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.