Şairin Dönüşü-“Hayatın Düşlere Borcu Var”

Aziz ŞEKER

Aziz ŞEKER

Şair Yılmaz Odabaşı 2004’te yayınladığı Şarkısı Beyaz isimli romanından sonra münzevi bir hayata çekilmişti. Okurları için hasret uzun sürse de 2013’te çıkardığı Hayatın Düşlere Borcu Var kitabıyla edebiyat dünyamıza dönüş yaptı.

Yılmaz Odabaşı’yı Türkiye’de şiirle içli dışlı olan hemen hemen herkes yakından bilir. O, 1985’ten beri yazdığı şiir kitaplarıyla, denemeleriyle, antoloji çalışmalarıyla, gazetecilik geçmişiyle, gerçeğin yanında duruşuyla yayın ve edebiyat dünyamızın aydın sorumluluğunu içselleştirmiş, muhalif ve yalnız şairidir.

Şiirleri bir kuşağın dilinde şarkılaştı. Ülkesinin en acılı ve kederli zamanlarında şiirleriyle çoğu insanın öksüzlüğünü alıp gitti. Nice bedeller ödedi. Yoksul şehirlerinin zindanlarında yattı ülkesinin. Yılmadı. Çağına tanıklık ederken ülkesinde yaşananları da cesur bir yürekle kaleme aldı. Yargılandı. Her defasında çoğalarak, ‘berrak nehirler arayarak’ geldi.

On yıl oldu, gittiği yerden ne bir dize şiir ne bir parça yazı gönderdi okurlarına. Gidişi bir tepkiydi aslında. Edebiyat dünyasında varolan yabancılaşmanın yazarlar ve okurlar üzerinde oluşturduğu iç burkan durumu, inzivaya çekildiği kasabasından şöyle bir değerlendirmek istemişti. Zaman geçiyordu artık okurlarının çağrısına yanıtsız kalmamalıydı. Çünkü okurlarına sorumluluğu vardı. Onun da geçip giden zamanın yaşattıklarına itirazları yeterince birikmişti. On yıllık bir aradan sonra şairin getirdikleri aslında ülkesinin son on yılının edebiyat, siyaset, toplumsal yapıyla ilgili konulardaki sorgulamalarının bir özetiydi. Elbette bu sorgulamada toplumsal karakter kritik edilirken şairin yer yer anılarından yola çıkarak kendisini samimiyetle anlattığı bölümler ise gerçek bir dönüşü imliyordu.

*

Münzevi Zamanlar, Açık Pusula ve Hayat Bilgisi Notları’ndan oluşan kitap yazarın ülkedeki “düzeye” tepkisini farklı boyutlarda işleyişini okuyucuya sunuyor. ‘Hep bir öteki olmanın yüküyle yaşayan ve yazan’ Yılmaz Odabaşı, kendisiyle ilgili tanıklık yaparak başlar: “Kurumlar, örgütler, dernekler, basın ve yayın tekelleri, hatta aşiretim, yayın dünyası ve eleştirmenler dahil herkes, hiyerarşilerine biat etmeyen bu adamı her nerde gördülerse çelmelemeye, imgesini karartmaya, onu bazen yargılayarak bazen başarıları karşısında büsbütün susarak yok etmeye çalıştılar. Benim yazdığım yıllar boyunca tanık olduğum hep buydu…”

Yaşama dair anılarını analiz ettiği bölümlerde birey-toplum-devlet sorunsalına en can alıcı yönleriyle yaklaşır. Bu bir yerde kendi gerçekliklerimizle yüzleşme anıdır. Yazmak bir ibadettir onu yaşamında. Bu münzevi ve aidiyetsiz şair; “hiçbir yere, hiçbir ulusa, aşirete, mezhebe, kuruma, inanca, cemaate, hiçbir toprağa, hiçbir vatana ait ve mensup değilim. Ben tümüyle gıyabında cebelleşen ve sonuçta yine dönüp dolaşıp kendiyle yüzleşen biriyim sadece” derken bile kendi dizeleriyle ancak erdemli ve özgürce bir arayışın insani olabileceğini gösteriyordu. İnsancıl bir ütopya durağıydı varacağı yer onun, şiir yazarken de bu diyalektiği veriyordu: “Bıkma atını mahmuzlamaktan/Bıkma bu puştlar panayırında berrak nehirler aramaktan…”

Kitabın Münzevi Zamanlar kısmında sistemin insanları nasıl acımasız bir rekabet ortamında soysuzlaştırdığını anlatır. İnsanın derdi kendisiyledir. Kendisi olabilme yürekliliğini gösteren insan zamanın yok eden etkisinden iyi, doğru ve güzel olanı yaşayarak kurtulabilir.

Odabaşı, zaman olgusuna, aşka, ölüme, vicdana, korkuya ve insanla ilgili daha birçok konuya yaşamında duygu yüklü kesitler sunarak okuyucuyla paylaşımda bulunur. Kul olmakla vicdanı olan bir insan olmak arasındaki derin çizgiyi anımsatır. Bu nedenle insana, kötü olandan kurtulmak, bilincin özgürleşmesini sağlamak için değişmek zorunludur, der.

Şairin bir başka tanıklığı ülkesinde öldükten sonra ancak başlardan indirilmeyen aydınlara sağ oldukları zaman yaşatılanların garipliği ile ilgilidir: Aziz Nesin, Musa Anter, Ahmet Arif, Ece Ayhan, Behçet Aysan, Asaf Koçak, Necati Cumali, Ahmet Kaya, Can Yücel, Mehmet Uzun gibi çok sayıda sanatçının yaşarken ne tür zorluklara katlandıklarını aktarır ve onların ölümlerinden sonra insanların beklenmedik ilgilerinin insan gerçeğinden yola çıkarak sorgulamasını yapar. Bunu bireylerden topluma taşır. Samimiyet ve dürüstlüktür çekmecesinden bizlere sunduğu.

Kendisiyle barışık bir Türkiye’nin yolunun farklılıkları kabul etmekten geçtiğinin ise altını çizer, ve ekler: “Kendi adıma dünyada sadece Kürtlerle ya da sadece Türklerle kardeş olduğumu koşulsuz kabul etmek zorunda değilim. Bütün dünya halkları ve insanlarıyla kendimi kardeş ilan etmem de bir ‘hak’tır. Çokkültürlülüğün savunusuna buradan başlamalı…

Yılmaz Odabaşı kitabının bu bölümünün sonlarında aşka, evliliğe, sevgiye, umuda verili olanın sınırlarını aşarak eğilir…

Kitabın Açık Pusula kısmında daha çok yazının ticarileşmesi ve sonuçlarını, okuyucu ve yazar üzerindeki etkilerini konu edinir. Satılık kalemler bir yana şiir de bir çıkmazdadır artık: “Modernitenin kıskacındaki imaj istilasında medyanın ve popüler kültürün de katkısıyla şiir, gündelik hayattan kovulma sürecini Türkiye’de de giderek tamamlıyor.” Kuşkusuz ‘entelektüel vicdanını yitirmiş, son derece sevgisiz bir ortam’ dır ona göre artık söz konusu olan. Bütün olumsuzluklara rağmen şaire düşen görevse Odabaşı’na göre nettir: “Şair, verili olanı dil’de, düşünüşte de tersyüz edecek, her tür iktidarla savaşacak ve her koşulda daha iyi bir dünyanın mümkün olduğunu anlatmaya çalışacak, gerekirse yargılanacak, hatta recmedilmeyi göze alacaktır.”

Kitabın Hayat Bilgisi Notları kısmında şiirseverlerin yakından tanıdığı Nilgün Marmara’yı anlatır. Gencecik bir şairken hayattan ayrılma kararı veren Marmara’dan, feodaliteye, kadınların sosyal durumlarına, martılara, genç şairlere kadar Odabaşı’nın özgün insan modelini anlattığı ‘kendilerinden öteye akabilen ve artabilen’ tiplemesine kadar bir aralıkta yıllardır yazılarını bekleyen okuyucusuna doyurucu bir söyleşi sunar aslında, yeni başlangıçlar için. Dahası okurları ve genç yazarları, sorgulayan bilinçli, özgün bir insan olma sınavına davet eder.

Şair Yılmaz Odabaşı Hayatın Düşlere Borcu Var şiir yüklü insan sıcaklığı kokan deneme kitabıyla geri döndü!

Yaşadıkça söyleyecek sözü olan Odabaşı’na bizler de hoş geldin diyoruz…


[1]Odabaşı, Yılmaz: Hayatın Düşlere Borcu Var. Nemesis Yay. İstanbul, 2013, s. 10

[2] Odabaşı, A.g.e., 2013: 12

[3] Odabaşı, A.g.e., 2013: 78

[4] Odabaşı, A.g.e., 2013: 107

[5] Odabaşı, A.g.e., 2013: 114

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.