HATIRALAR DEMLENİRKEN

“Elinde çay bardağı, uçsuz bucaksız denize bakıyordu…” Martılar ile denizin dansını izliyordu vapurun güvertesinde.Gençti adam.İşi nedeniyle bu şehire,İstanbul’a gelmek zorunda kalmıştı.Aslında bir umut kapısıydı bu şehir onun için.Hayalleri vardı gerçekleştirmek istediği bu şehirde.Ve,o hayallerin içinde de boğaza yansıyan ışık huzmeleriyle boy ölçüşebilecek güzellikte bir sima.Tam hatırlayamadığı ama yakut taşının gözleri olduğunu iddia eden bir çift görüş açısı.Elini cebine attığında bulduğu iki tel parçası ise o simanın saçları olduğunu iddia ediyordu.Kimin nesi olduğunu bilmiyordu ama bu şehirde onu beklediğini bilmesi yetiyordu.

Çocukluk yıllarının geçtiği zamanlarda renkli cumbalı evlerle sarılı,kıvrımlı ve heyecan kokan sokaklarda bir sima belivermişti yolun sonunda.İlk bakışta yakut yeşili gözleri dikkatini çekivermişti çocuğun.Daha sonra da,sonbahar rüzgarıyla şekiller çizerek uçuşan yaprakların eşliğinde savrulan,kadifemsi saçları.Ona doğru geliyordu.Çocukta yaklaşan kıza doğru yürüyordu.Hayır yanılmıyordu.Yanılamazdı .Gerçekti gördüğü.Gözlerinde bir nevi yeşil dalgalar yükselip alçalıyordu.Önceden de görmüştü birkaç kere .Ama ilk kez bu kadar yakındı ona.Ve kız konuşmaya başladı:
‘‘-Beni tanıyor musun?
-Sanmıyorum.
-Sanki tanıyor gibisin.
-Tanıdığımı hiç sanmıyorum.O halde bana kendi tanıtmalısın.
-Pekala,ben o’yum..
-Kimsin?
-Kendini tanıtması gereken kız.
-Tamam o zaman,bende biriyim işte,sadece biri..Dediğin gibi..
-Haklısın..Ne önemi var ki.Dediğim gibi…’’
Sanki kendi oyunlarıydı bu onların.Bitmesini hiç istemediği biteceğini bilsede hissettirmediği şahısların.Bir süre daha devam ettiler sessiz oyunlarına.Ve kız?
‘‘-Gideceğim.Hayallerimi gerçekleştirmek istediğim şehire.
-Neresi orası?
-Kız kulesinin yanı.
-Neden peki?
-Çünkü yalnız olmasına rağmen İstanbul ona aşık.Sen de gitmelisin.
-Dediğin gibi bende gitmeliyim.’’ dedi çocuk.Yere eğildi ve rüzgarın acımasızsa savurduğu bir yaprağı alarak kıza uzattı:
‘‘-Saçların olduğunu iddia ediyorlar.’’ Yaprak kızın saç rengiyle adeta bir senfoni oluşturuyordu rüzgar eşliğinde.Kız yaprağı aldı ve saçlarına yaklaştırdı.Evet,aynı renkti.Ensesinden geniş bir şekilde topladığı kadifemsi saçlarından kopçalı tokayı çocuğun eline bıraktı iki saç teliyle birlikte.Kız:
‘‘-O halde görüşmek üzere.
-Dediğin gibi…’’ Kız yavaş adımlarla uzaklaştı oradan.Çocuksa bakakalmıştı ardından…

Martılar sevinç çığlıkları atarak sanki birini çağırıyordu.Genç adamın ise ne bardağının boşaldığından ne de damağında taze çay yudumunun bıraktığı tatdan haberi vardı.Sadece öylesine susup kalmıştı.Yan koltuğunda bir hareketlenme oldu.Biri gelmişti kendi gibi denizle sohbet etmek için can atan.Ve bir ses onu bu sessizlik oyunundan uyandırdı:
‘‘- Dalgalar gittikçe yükseliyor.’’ Adam başını çevirdi ve yanıp sönen bir çift yakut ilişti gözlerine.
‘‘-Evet rüzgarın etkisi çok olmalı bunun üzerinde.’’ Genç kadın,adamın çocukluğunu geçirdiği tozlu sokaklardan geliyordu.Ulaşmak istediği emelleri vardı onunda.Belki de aradığı bir sima.Saçlarının rüzgarda uçmasına izin veriyordu kadın,dağılmasına.Ve genç adam elini cebine,attı iki saç teliyle dolanmış kopçalı bir toka çıkartarak kadına uzattı.Kadın hiç beklemeden sahiplenircesine tokaya uzandı.Tokadaki teller ile kadının saç rengi aynıydı.Kadın:
‘‘-Bir simayı,onu arıyorsunuz burada.
-Sizde bilmelisiniz ki biri tarafından aranıyorsunuz.’’ Ve her ikisininde bir tabessüm belirivermişti dudaklarında.Adam elinde tuttuğu boş bardağı fark etti ve arkada kendilerine dikkatli gözlerle bakan çocuğa dönerek şöyle dedi:
-Koyu demli iki çay getir bize,getir ki hatıralarımızda demlensin bu gece….’’

2 Yorum

  1. Seda_233 diyor ki:

    Güzel yorumunuz için teşekkürler :)

    Cevaplamak için giriş yapın
  2. entellekt diyor ki:

    “Kız Kulesi… Yalnız olmasına rağmen İstanbul ona aşık.” Hepimiz böyle bir şey olmak isteriz değil mi? Kendimiz olarak sevilebilmek. Eline sağlık SEDA_233 :)

    Cevaplamak için giriş yapın

Yorum Yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.