” Obama’yı ABD başkanı yapan Galeri X’in rüzgarıdır”

10276009_4361656336501_4185548270474565347_n-horz

Gülsün Erbil’le Atelye Setbaşı’nda görüştük

46 yıl aradan sonra Bursa’ da açacağı ikinci sergisi için Gülsün Erbil’ le Ayfer Demircioğlu’nun atelyesinde buluşuk. Bu esnada Erbil, sanat dünyasının karanlık yüzü ile ilgili çok çarpıcı şeyler anlattı. Bunların kayıt dışı olması isteği nedeniyle  bir kısmını parantez içinde ”isim veriyor” sinyaliyle boşluk bırakarak verdik. Anlaşılan Pandora’nın Kutusu’nu elinde tutuyor. Bir gün kutuyu kendisi açarsa biz de duyduklarımızı paylaşırız.

 Ekim Geçidi sergileri sonrası bu kez kişisel bir sergi için Bursa’dasınız. Daha önce Bursa’da sergi açtınız mı?

  46 yıl önce Devlet Güzel sanatlar Galerisi ‘nde açmıştım. O zaman Nurhayat Evci galeri müdürüydü. Zamanın belediye başkanı Kemal Bengü CHP ve Demokrat Parti’den sonra bağımsız olarak seçimlere girmişti. Arkadaşım Banu Bengü’nün babasıydı. Kemal bey beni kültürel propaganda aracı olarak kullandı. Basını benim sergim üzerine yoğunlaştırdı. O zaman bu tür şeyler çok ses getiriyordu. Nitekim seçimi kazandı. Öğrenciyken Bursa’da sergi açtım diye hocalar beni ”cin olmadan adam çarpıyorsun” diye topa tuttular. İyiki açmışım. Ne öğrendin diyen hocalar oldu. Dedim ki ,aynı dönemde sizin de İstanbul’da serginiz oldu, kimsenin haberi olmadı. Benim kolumun altında Bursa gazeteleri vardı. Kemal bey hepsine haber yaptırmış. Şu anda CHP milletvekili arkadaşım Nur Serter’in babası Mehmet Emin Aytekin Dünya gazetesinin ilk sayfasının yarısını bana röportaja ayırmıştı. Bunların hepsi arşivlerde. Dolayısıyla Bursa sergisi bana sergi açmayı, kokteyl yapmayı, basınla irtibatı öğretti. Ama öte yandan asistan olamama yol açtı. Herşeye rağmen çok memnunum. Bakın yine geldim.

 46 yıl önceki serginizin içeriği neydi?

Tabi o zamanlar henüz bir tarz oluşmadığı için portre,naturmort, peyzaj gibi alışılagelmiş konulardı.

Serginiz 2 Haziran 2014 pazartesi günü açılacak. Biraz bundan bahseder misiniz?

Retrospektif sergisi olacak .46 yıl aradan sonra ikinci sergim olduğu için rakama özel bir anlam yükleyerek sergime isim de yaptım.
1622846_798239073538491_1937179711_n-horzadıyla Bursa Güzel Bursa Galerisi’nde açılacak.  1973′ten beri Mevlana felsefesiyle uğraşıyorum. Bütün dünya Mevlana için gelmiş geçmiş en büyük mistik diyor.

 Sizin çok ilginç bir yönünüz var. Yıllardan beri Türkiye ve yurt dışında  Mevlana felsefesiyle şekillenmiş İslam mistizmine öncülük ederken diğer yandan da Ekim Geçidi sergileriyle Atatürk felsefesini yaşatmaya çalışıyorsunuz. Bu düşünsel birlikteliği nasıl sağlıyorsunuz? Sanatçı kişiliğinizle vereceğiniz cevab toplumsal barışa da katkı sağlayabilir.

Ben size daha ilginç bir şey söyleyeyim; benim sanatımda diyalektik materyalizm de vardır. Diyalektik materyalizmde ikilem vardır. Sergimde bunları size geçireceğim. Dünya zaten ikilemler üzerinde. 68 kuşağı olduğum için bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Ben Halide Edip gibi Üsküdar Amerikan Koleji mezunuyum. Nazım Hikmet’ in okutulmadığı bir dönemde okulda arkadaşlarıma Nazım’ın şiirlerini ingilizce okurdum.  Atatürk’e gelince ben İzmirliyim. Şimdilerde ne diyorlar biliyorsunuz;” Ne Mutlu İzmirliyim Diyene’. Devlet güzel sanatlar galerilerini Türkiye’ye kazandıran Atatürk’tür. Ne yazık ki şimdi pek çok yerde bunlar kapatılıyor. Bursa’daki de kapatılacak söylentileri var.

 Günümüzde pek çok sanatçı sizin gibi İslam mistizmi ile ilgileniyor. Batı sanatının ulaşmayı düşündüğü soyut nokta İslam sanatında öteden beri vardı. Bunu bir öze dönüş olarak tanımlayabilir miyiz?

Bunu tam olarak kabul edemeyeceğim. Bilinçsiz bir şekilde öze dönüş olmaz. Önce sanatçının kendini geliştirmesi, üreteceği sanat eserinin arka planını felsefi olarak doldurması, söyleyeceği sözü olması gerekir . Öncesi olmayanın sonrası da olmaz. Stil çok önemli. Etrafımız kitch örneklerle dolu. Soyut resme kavram yüklenir. Her resim kavramsal değildir. Kendimi arıtmamla ilgili ve bana özgü bir şey. Benim tarzımı ( isimler veriyor) gibi ressamlar kendilerine mal ettiler. Amerika’da çok yanlış işler yaptılar. Yalan bilgilerle kariyer oluşturdular. Müzelere resim hediye ettiler ama ”müze resmimi aldı’ şeklinde lanse ettiler. Amerika sanat ortamı benimle diğer Türk sanatçılar arasındaki farkı çok iyi gördü. Taklitçilerime prim vermedi. Amerikalılar benim yanımda (isim veriyor)’la alay ettiler. Dediler ki, bu kadın o kadar özsüzgecinden geçirmiş ki, duymayan kulağının iç yapısı spiral şeklindedir. Samimi olmak gerekirse bu resimleri yaparken kulağımda bir problem yoktu. Fakat ben bu mesajla doğmuş olabilirim. Elbette spiral şeklini ben buldum demiyorum. En son Şanlıurfa, Göbeklitepe’de on iki bin yıllık spiral şekiller bulundu. Ama simgesel döngüsünü Mevlana felsefesi içeriğiyle doldurarak dünya sanatına kazandıran benim.

 Spirallerin metaforik anlamı nedir?

Bu döngüyü ilk yakaladığımda döngünün başı ve sonu sonsuza açıktı. Allah ve insan ilişkisinde, bahsettiğim ikilemi  yakaladım. ”Anne mi çocuktan çıktı,çocuk mu anneden çıktı” diyalektiğini Allah ve insan ilişkisine çevirdim. ”Enel Hak” gibi. Elbette bu ben Allah’ım demek değil.(Eline fincan tabağını alıyor) Aynen şu porselen gibi; düşse kırılsa bunun içindeki bütün değerler kırılan parçanın içindedir . Mevlana  ”yarata yarata yaradana yaklaşırsın demişti. Ben zamanında bunları hararetli bir şekilde Sezer Tansuğ’a anlatırken ilgisiz kaldı. Fakat beni küçümseyenler sonra beni taklit edip 10-12 bin dolardan satmış. Ben Amerika’daydım. Oğlum ve kızım tesbit etmişler.  İngiltere’de Vedat Türkali’ye Diyalektik Materyalizm ile İslam mistizmini harmanladığım söylemiştim. ”Öyle şey olur mu?” demişti. O zaman 75 yaşındaydı . Yıllar sonra bu meseleyi bir kez daha anlattığımda ”iyi yapmışsın” dedi.  Arınırsanız ve muse denilen ilham perilerine inanırsanız gerisi zaten gelir. Muse(müze) Latince ilham perisi demektir. Fakat biz de müze kavramı yanlış anlaşılıyor. Kara para aklama üzerine çalışılıyor. Bakın ben Cihat Burak, Fikret Mualla ve Cevat Dereli konusunda uzmanım. Bir keresinde beni (isim veriyor)’ e çağırdılar. 40′ a yakın sahte Fikret Mualla resmi saydık. (İsim veriyor)’ın eşi onun adına resim yapıp sahte resimlerini satıyor.

 Yeri gelmişken İstanbul sanat piyasası hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bahsettiğim şuçlar Türkiye’de işlendi ve işlenmeye devam ediyor. Bu işler maddiyata döndükçe allahsızlık başlıyor. Neden?…Çünkü Allah ile sanatçı bir noktada birleşiyor. Biz sanatçılar sonsuza kadar kapıları açabilecek boyut değişimini yaratırken geçeriz. Her sanatçı bunu ayrı geçer. Picasso’ya sormuşlar; ”nasıl böyle genç kaldınız?”. O da demiş ki;” ben atölyeme girdiğimde vücudumu asarım, sırf ruhum ve aklımla çalışırım.  (İsim veriyor) benim hocamdır. Bugüne kadar resim yaptığını görmedim ama 300 bin liralık piyasası var. İçerik benden yapan başkası. Bunların hepsi davalık. Ama bir tabloda %60′lık bir benzerlik yoksa hukuk karşısında sıyırıyorsunuz.  Adaletin ne halde olduğunu zaten görüyorsunuz.   Bana diyorlar ki ,onlar çok satıyor diye mi? Ben de diyorum ki, dünyanın neresinde orijinal bir tablo 10 bin liraya satılacak da kopyası bir milyona satılacak. Dünyada böyle bir yer var mı?

 Amerika’da yaptığınız sanatın İslam etkileri taşıdığı gerekçesiyle eleştiriler aldığını söylemiştiniz. Galeri X’i Harlem gibi zenci mahallesinde açmanızın bunda bir  etkisi var mı?

Evet. ”X”, Malcom X’ten gelir. Yoksa beyazlar orada yaşayamazdı. Ama ben Malcolm X’ in Amerikalı müslüman zenci nüfusu kontrol etmek amacıyla devlet tarafından finanse edildiğine inanıyorum. Öldürülmesinde de çok şüpheler var. Çok değerli sanatçılar getirdik. Daha sonra bunların çoğu Venedik Bienali gibi çok önemli uluslararası sergilerde yer aldılar. Başlarda zenciler ve beyazlar ”X” i istemediler. Ama zamanla kendimizi kabul ettirdik. ABD basını ve sanat çevresi bizden övgüyle söz etmeye başladılar. Amerikalı sanatçılar ” Obama’yı ABD başkanı yapan Galeri X’in rüzgarıdır” diyorlar. Şimdi Harlem çok değişti. Zenci mahallesi kimliğini kaybetti. Geçmişte James Baldwin’de oturmuştu. Museviler oradaki evlerin çoğunu satın aldılar. En son Clinton geldi. Galerinin ismini şimdi de İstanbul’da (isim veriyor) taklit ediyor. Bir de bunu büyük, bilinmeyen bir şeymiş gibi anlatıyorlar.

 Konuşma doğal bir süreçte devam ederken Gülsün Erbil İstanbul’a döneceği için sofra hazırlandı. Yemeklerimizi yerken bir yandan da Soma faciası ile ilgili konuşuyorduk. Hemen o anda Soma’da madenci konulu bir resim sergisi üzerine fikir jimnastiği geliştirildi. Neler olacağını ilerleyen günlerde göreceğiz.

Kenan Böğürcü- 14.05.2014(Görüşmenin yapıldığı tarihtir)

 

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.