Ahmet Altan’ın Son Oyun romanı ya da “parçala Behçet parçala”
Ahmet Altan’ın “ Son Oyun” adlı romanı Everest Y. Birinci Baskı yüz bin âdet basılmış. Belki bende mevcut bir yazar sezgisi, Ahmet Altan’ın yetkin bir yapıtla okuru selamlayamayacağı noktasında bir kanaatimin olması. Nitekim romanı 133. sayfasından sonra zamanı israf etmemek için okumayı bıraktım. Zira orta zekâlı ve orta irfan sahibi yazarların sahih ve muteber bir eser ortaya koyamadıklarına dair kanaatim de güçlendi. Bu tür düşük pespaye ucuz, umumhaneye hitap eden yapıtlar, yüksek zekâlı okur ve yazarlar için ne kadar sıkıcı olduğunu, pek çok arkadaşım da tecrübe etmişlerdir.
Ahmet Altan’ın Adi Türk Medyası’na özgü dizilerin ortalamasına uygun son derece vasat bir yazarlık tutumuna sahip olması. Bu yüzden çok satıyor. Kazancında gözümüz yok ama Ahmet Ümit’ten Tuna Kiremitçi’ye, İskender Pala’dan Elif Şafak’a, Canan Tan’dan Ayşe Kulin’e umumhaneye hitap eden yazarlar Türkiye’de fenemonel bir vakıa. Elif Şafak bidayette iyi ve has bir yazardı ama son dönemde o da dejenere ortama uyum sağladı
Ahmet Altan’ın romanın kahramanı hem de birinci tekil şahıs ANLATICI 84. sayfada “ Erkeklerle dostluk etmekte zorlanırım ama kadınlarla çabuk dost olurum” Bu cümle kendini çok erkeksi, kadınların hayran olduğu biri gibi sunan Anlatıcı’nın, tüm o erkeksi iddia ve betimlemelere karşılık bir travmayı da açık etmekte. Anlatıcı, roman kahramanının, Letant Homoseksüel olduğu çıkarsanabilir. Elbette Anlatıcı ile Ahmet Altan’ı özdeşleştirmiyorum.
Ahmet Altan, klişe teşbihler ve betimlemelerden medet umuyor. Şairane ( Şiirsel Değil) tasvirlere bel bağlıyor. Zaten istese de şiirsel olamaz. Çünkü şiirin terbiyesinden geçmemiş bir yazar.
Türkiye halkının belden aşağı meselelere olan ilgisini sömürüyor. Belli ki. Milan Kundera’yı, Henry Milleri’de hatmetmemiş. Türkiye’de çok geçerli o “köylü kurnazlığı”ndan medet umuyor. Arka kapaktaki iddialı kapak yazısı da, batı ve doğuda yinelen ortalama bir metaforun intihali şeklinde. Zaten orta irfan sahibi, orta zekâlı bir arkadaştan, bundan fazlasını ummakta boşuna.
Anlatıcı, cinsellik bağlamında en moda ve yüzeysel olanı benimsiyor. İnternette kadınlarla yaptığı sanal seks seanslarında yazdığı klişe sevişme ve haz cümlelerini, romana malzeme yapıyor. En kolaycı olanı benimsiyor.
Mesela S. 106
“ sadece bir soru sordu”
“ gerçek hayatta da burda yaptığımız kadar iyi olacak mı?”
“ olacak”
Devam ediyor: S.107
“yaşanan o haz dolu geceleri, o çılgınca zevkleri, kıvranmaları neyle açıklayacaktık”
Kılişe hem de iptidai bir klişe. Türkiye’de ilk mektep çocukları bile bu kadar amiyane bir klişe kullanmaz.
Bu umumhaneye hitap eden, irfan fukarası yazarlar arasında müthiş bir benzerlik var. Ucuz ve pespaye yapıtlar üreten Ahmet Ümit’in Bab-ı Esrar adlı romanındaki bir cümleyi de Ahmet Altan bakınız nasıl intihal ediyor. “Mevlâna Türbesi ise karanlığın içinde rengini yitirmeyen bir yeşim taşı gibi umutla parlıyordu” Ahmet Ümit cümlesi, Ahmet Altan’da “Aşağıda göl, mavi pırlantadan bir yüzük gibi parlıyordu “ S.111 Dahası Ahmet Altan, Ahmet Ümit’İn Patasana adlı romanındaki bazı şablonları da kopyalamış.
Al birini vur ötekine. Ama Ahmet Ümit’e hukuk mahkemesinde bu cümlesini intihal eden Ahmet Altan hakkında dava açmasını öneririm. Ama bu adamlar aynı piyasadan, aynı borsadan nemalanan adamlar. Aralarında bir dayanışma vardır. Zira güçsüzler, kabiliyetsizler ve kifayetsiz muhterisler arasında bir dayanışma genel bir tutumdur. Anadolu da meşhur söz vardır “ İt iti ısırmaz” diye.
Anlatıcı kahraman letante homoseksüelliğini belki de farkına varmadan dışsallaştırıyor. Erkek olduğunu çekici sert bir erkek olduğunu iddia ederken, don derece dişiliği ifade eden cümleler kuruyor”
S. 128 İnternette bir kadınla yaptığı sanal seks cümleleri, bayat klişe.
“ biz sadece sevişmiyoruz” diye yazmaya başladım.
“biz aynı zamanda neredeyse tümüyle kimlik ve kişilik değiştiriyoruz “
S.115
Erkeksi sert erkek vurgusuna rağmen, dişiliği, letante homoseksüelliği açık eden klişe cümleler:
“ buna benzer özlem krizlerine tutulmuştum”
Özlem krizi, benzeri aşırı his halleri, feminen tiplere mahsustur
Tam da Ahmet Altan gibi orta zekâlı, fukara irfan sahibi bir yazarda görülebilecek bir cehalet ürünü bir analizi var ki, insanın kasıklarını tutarak kahkaha atası geliyor. Bakınız bizim cesur ve cahil Anlatıcı kahramanımız, Platon’dan Hegel’e, Hegel’den Marks’a, Descartes’ten Kant’ta, Heıddeger’e felsefi mirası anlamadığını da itiraf ediyor. Lütfen dikkat:
S.118
“insanoğlunun binlerce yıldır merak ettiği bir çatışmayı, saf aklın mı, yoksa maddenin mi daha belirleyici olduğu tartışmasının, bir dağ otelindeki yatakta ortaya çıkacaktır”
Diyalektiği, idealist ve maddeci diyalektiği bir kadınla sevişeceği yatakta bulgulayacak kadar, felsefeye zerre kadar aşinası olmayan Ahmet Altan’ın bu konulardaki cehaleti sınır tanımıyor. Hani Saf Aklın mı ( düşüncenin) yoksa Maddenin mi öncelikli olduğunu, bağlamı dışında konumlandıracak kadar cahil biri Ahmet Altan. Belki Freud’dan bahsedebilirdi !
Bakınız ne kadar amiyane ve bön bir kahraman var romanda.
S.118
“ herkes felsefeye aklıyla katkıda bulundu, sen şeyinle sonuç alacaksın”
Anlatıcı s.111 de bir zamanlar Yeşilçam’ı istila eden PARÇALA BEHÇET PARÇALA filmlerindeki ünlü tecavüzcüye benzemeye başlıyor.
“Masanın yanında sevişmeye başladık. Bir hayvan gibi parçaladım onu. Ben paramparça etmeyi seviyordum o paramparça olmayı.
Ne diyelim PARÇALA AHMET PARÇALA. Burası Türkiye…
S.111 devam ediyor:
“Acıdan ve zevkten çığlık çığlığa bağırıyordu”
“ inliyor, haykırıyor, çığlık çığlığa bağırıyordu “
Anlatıcı kahramanın letante homoseksüel olduğunu, farkına varmadan o kadar açık ediyor ki, anlatıcı kahraman düzdüğü kadınlarda, kendisi düzülüyor gibi bir bir his içindeymiş intibasını uyandırıyor:
S.111
“ Ben sırtüstü yatıyordum o bir bacağını benim bir bacağımın üstüne atmış, göğsü göğsüme dayanmış, başını omzuma gömmüştü”
Post Modern romana özgü anlatı yöntemlerini acemice taklit ediyor. Bunu yaparken de yine klişeden medet ummakta. Zaten Ulysses’i, Foucault Sarkacı’nın Don Kişot’u anlayabileceğini sanmıyorum. Haydarpaşa Erkek Sanat Enstitüsü bir adam. Ben tahsilsiz adamın sanatta ısrarını beyhude bulanlardanım. Yazarın katil olması, Tanrı Yazar Edebi babayı öldürmek gibi konuları da klişe olarak acemice kopyalıyor. Kilisedeki hazine vb.
Adam zekâdan nasibini almadıysa, hayvanlığı ağırlık kazanır. Sanki Ahmet Altan’ın basireti bağlanmış. Yukarda Saf akıl ile Maddenin diyalektik önceliği konusundaki cehaletinde dikkat çekmiştim. Lütfen dikkat:
“ s.103
“ ama benim de hayvanca sezgilerim vardı”
Primatlara mahsus bir alışkanlık.
Ne diyeyim bazı mahlûklar hayvanlıklarından utanmıyor.
Türkiye de iki sömürü konusu alan var. Din Ticareti ve Şehvet Ticareti.
Son Oyun adlı Ahmet Altan’ın romanı evet bön, aptal, budala okurlara haz verebilir. Klişelerin ve amiyane teşbihler o kadar yineleniyor ki, 133. sayfadan sonra okumayı bıraktım.
Bir yazarda entelektüel, aydın namusu ve onuru olmalı. GEZİ PARKI’NDA gençler katledildi.
Ahmet Altan Taraf Gazetesinde emperyalist odakların tetikçiliğini yaptı.
Türkiye’de gelmiş geçmiş romancılar arasında en başarısız olanı.
Son Oyun gibi bir roman bir gecede yazılabilir. Abartmıyorum. Bir gecede daha iyisi de yazılabilir. Fakat kişilikli bir yazar, aydın entelektüel namusu olan bir yazar, milyarlar önerilse böylesi ilkel bir düzüşme romanı yazmaz. Bunu Ahmet Altan, asla idrak edemeyecektir.
Yüz bin satması bir ölçüt değildir.
“Yüzde sekseni cahil olan bir ülkede şöhret olmak ayıptır” ( Rahmetli Fikret Kızılok )
İletişim Y. Yayımlanan Conrad’ın “ Nostromo” adlı şaheseri bin âdet basılmış.
Bu ülkede Enis Batur, Tarık Günersel, Ahmet Oktay, Metin Cengiz, Ahmet Bozkurt, Hayriye Ünal gibi has ve hakiki zekâlar da var.
Ben bir yazar olarak elbet umutsuz değilim. Ahmet Altanlar, Ahmet Ümitler’in çıraları bir gece yanar. Sonra sönüp gider. Geriye bir is kalır. İz değil.
Türkiye’de has edebiyatçılar, şairler umutsuz olmamaları da gerekir.
TUTUNAMAYANLAR – KORKUYU BEKLERKEN – KARA KİTAP- GÖÇMÜŞ KEDİLER BAHÇESİ – UZUN HİKÂYE, KÜÇÜK AĞA - BİN HÜZÜNLÜ HAZ – ANAYURT OTELİ – İSHAK - YAŞARKEN VE ÖLÜRKEN – BİR GEMİDE – HAKKÂRİ’DE BİR MEVSİM - PARASIZ YATILI – SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ – intihar etmiş bir taşra berberinin şiir kitabı ve önsözü”
Bu iftihar tablosu genç edebiyatçılara yol gösterecektir.
Son Yorumlar