Zeki Demirkubuz “Yeraltından Notlar”ı sinemaya uyarlıyor!

Zeki Demirkubuz

Masumiyet, Kader, Kıskanmak filmlerinin yönetmeni Zeki Demirkubuz, 10 Ocak tarihinde Ankara’da çekimlerine başladığı Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar” kitabının uyarlaması olan son filmi “Yeraltı”nın basın toplantısını, filmin mekan sponsoru ve bazı sahnelerinin de çekildiği Otel Tunalı’da gerçekleştirdi.

Basın toplantısına Zeki Demirkubuz’un yanı sıra filmin başrol oyuncusu Engin Günaydın (Vavien, Yazı Tura, Yazgı) ve senarist-oyuncu-yazar Sırrı Süreyya Önder (Beynelmilel, O.. Çocukları, Ejder Kapanı) katıldı.

Basın toplantısında Zeki Demirkubuz, Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar” romanının kendisi için önemli bir çıkış noktası olduğunu, çalışmasının zaman içerisinde serbest bir uyarlamaya dönüştüğünü belirtti. “…Senaryoya, meseleye, oradaki adamın karakterine yoğunlaştıkça romanı daha çok keşfettim ve keşfettikçe de en çok da anlatım konusunda sorunlar yaşadığım zamanlar hep kitaba geri dönüp baktım. Filmin 4. haftası bitmek üzere ve hala elimde kalın bir senaryo var.”

Ankara’nın sinematografik açıdan böyle bir filmin çekilmesi için en uygun mekan olduğunu söyleyen Demirkubuz; “Filmimdeki baş karakterin memur olmasını da düşünerek memur şehri olarak anılan Ankara’ya geldim. Burada film çektiğim için abartıyorum zannedilmesin. Arkadaşlarımla da konuştuğumda şunu belirttim. Ankara’da inanılmaz bir sinematografi var. Sinemacılar, kısa filmciler bunu nasıl keşfetmiyorlar bilmiyorum. Behzet Ç. ekibi dışında daha kimse keşfetmedi bunu” şeklinde konuştu. Düzlüğü, simetri duygusu, caddelerinin ve binalarının hep köşeli olmasından kaynaklı olarak Ankara’nın kendisine sinematografik açıdan mükemmel geldiğini dile getiren Demirkubuz, film bittiğinde izleyicilerin “Ankara bu kadar sinematografik miydi?” sorusunu soracaklarını belirtti.

“Anti-Kahramanları Seviyorum”

Filmde, Muharrem adında bir memuru canlandıran başrol oyuncusu Engin Günaydın ise, Zeki Demirkubuz’la bu proje üzerine ilk kez 6-7 ay önce konuştuklarını ve Zeki Demirkubuz’la bu filmde çalışıyor olmanın kendisini çok heyecanlandırdığını dile getirdi. Zeki Demirkubuz’un kendisindeki oyunculuk algısını değiştirdiğini, Demirkubuz gibi gerçek hayattan beslenen bir yönetmenle çalışmanın bir oyuncuya çok şey kattığını belirten Günaydın sözlerine şöyle devam etti: ” Zeki Demirkubuz oyuncuya gerçek hayatın ritmini hatırlatıyor. Sahne üzerinde gerçek olan herhangi bir his olduğunda biz problemi çözmüş oluyoruz. Ben oyunculuğu daha köşeli ve yapılması gereken kurallar zinciri olarak görüyordum. Sonrasında Yazgı’da başka bir kanalın olabileceğini Zeki Bey sayesinde öğrendim. Bir anlamda başka bir hocalık oluştu aramızda. Zaman zaman herhalde bu kampa girmek gerekiyor. ‘Gerçek hayatın egzersizleri’ kampına girmek gerekiyor. Zeki Demirkubuz’un hocalığına ihtiyacım var ve bu benim için iyi bir eğitim süreci. ”

Canlandırdığı memur karakter Muharrem’in bir anti-kahraman olduğunu söyleyen Engin Günaydın; “Ben kahramanlardan çok anti-kahramanları seviyorum. Onların ruh dünyalarını kendime daha yakın buluyorum. Çünkü ben de bir kahraman değilim. Ondan dolayı anti-kahramanları oynamak hoşuma gidiyor. Bu hikayedeki kahraman da böyle bir kahraman. Kendi iç dünyasında yaşayan, kendi başına olmadık işler açan, bunların sıkıntı ya da başarılarından gurur duyan, sıradan bir karakter aslında. Özelliği de burada…” diyerek sözlerini noktaladı.

“Bu Filmin Bir Parçası Olmak Büyük Bir Onur”

Filmde, Muharrem’in hayatını tamamen başka bir yöne sürükleyen Cevdet İvedik isimli karakteri canlandıran Sırrı Süreyya Önder, duygusal ve fiziksel olarak komşu olduğu Zeki Demirkubuz’la hayata ve sinemaya dair çokça ortak paydayı taşıdığını belirtti. Ama bunun eşitlik içermediğini, kendisinin bu ilişkiyi bir hoca- talebe ilişkisi olarak gördüğünü söyleyen Önder; “Zeki benim üretimi, dünyaya bakışı, kimliği ve kişiliğiyle hep hoca gördüğüm bir meslektaşım ve ustam. Bunu bir zenginlik olarak görüyorum. Nadiren anlattığı hikayelerden biri olan “Yeraltı”nı bana anlatırken, Cevdet rolünü benim omuzlamımı istedi. Ben de deli cesaretiyle geldim. Ben oyunculuk disiplininden gelen biri değilim. Oyunculuğum çok Hûdai’dir. İkinci bir zenginliğim de büyük bir oyuncu olarak gördüğüm Engin Günaydın’la aynı seti paylaşmaktır. Engin ve Zeki Hoca’nın filmin çekimleri sürecinde gösterdikleri uyum, birbirlerini anlama, birbirlerine dair bir hissediş geliştirme ben de büyük hayranlık uyandırıyor. Gerisi ise Dostoyevski işte. Bu film bir parçası olmaktan en büyük onur duyduğum iştir.”

İyi, kötü film çektiğini ve senaryolar yazdığını belirten Önder, Demirkubuz’un çalışma yöntemine dair esprili bir yorum getirerek konuşmasına son verdi. “Zeki’yle çalıştıktan sonra onun bir sahneyi nasıl çektiğini görüyorum ve ‘ben bu sahneyi nasıl çekerdim’ sorusunu soruyorum kendime. Zeki’nin o sahneyi nasıl da finale ulaştırdığını görünce kendi sinemama dair umutsuzluğum gittikçe artıyor. Böyle de bir kötü tarafı var bu işin.”

Basın toplantısının sonunda, çekimlerin ne zaman biteceği sorusuna cevaben Demirkubuz; “filmin çekimlerini dört haftada bitirmeyi planlıyorduk ama burada çok ilginç şeyler oluyor. Bildiğim bazı şeyleri yeniden sorguluyorum filmi çektiğimde. Bu film ve oyuncular bende yeni kapılar açıyor. O nedenle bu süre konusunu biraz gevşettik. Ne zaman vicdanen rahat hissedersek ve ‘tamam, oldu’ dersek, o zaman bitireceğiz.” diyerek sözlerine son verdi.

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.