Sivil bir şair: Ece Ayhan

Aziz ŞEKER

Aziz ŞEKER

Onu, Çağlar, kısmıyla pek duymadık. Ece Ayhan Çağlar siyasal mezunu bir kaymakamdır. Anadolu’yu toplumsal acıları görerek ve hissederek gezinir şair yüreğiyle. Acıyla ve bin yıllık şairlerin özlemleriyle… Ne ki, memurluk değil edebiyat çeker onu hem de yasa dışı ki, zaten şiir yasaların dışında örgülenen bir mecra değil mi ki?

Memuriyetten ayrılır. Kendi varoluşuna yönelir. Türkiye edebiyatında redaktörlük ve editörlük yapar 1960’lı yıllarda, 1931 doğumlu olan şair.

1960’lı yıllar Türkiye için ipek böceğinin kozasından çıktığı özgür yıllardır. Biliyoruz ki, toplumsal koşulların seküler olduğu başka bir ifadeyle özgürleştirici olduğu akılcı dönemlerde sanat da, birey de değişir, gelişir…

Türk Dili, Varlık, Yenilik, Pazar Postası, Seçilmiş Hikâyeler ve Yeditepe dergilerinde yazarak “sivil şiir” söylemini kullanır, şiirde bu tarzı geliştirir, yetkinleştirir. Toplumsal yönü ağır basan, lirik ve politik desenli şiirler kaleme alır. Günceler, anlatılar, denemeler yazar. Aynı zamanda İkinci Yeni akımının aykırı ve özgür sesi; ve de şiirin “mor külhani”sidir O efe.

Asi şiirin gömleğini dokur yaşamdan süzülüp gelen dizelerde. Muhalif bir sanatçıdır, statükoya tokat atar yazdıklarıyla:

“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında

Bir teneffüs daha yaşasaydı

Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür

Devlet dersinde öldürülmüştür.

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:

-Maveraünnehir nereye dökülür?

En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:

-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine! dir…”

Gerçekliğin içine imgeyle girip çıkar. Yırtıcı bir kuş soluğuyla gezinir şiirin puslu coğrafyasında:

Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır

Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek” derken bile yüzleştirmeyi dener çocukluğun varacağı yerlerle…

Kınar Hanımın Denizleri, Bakışsız Bir Kedi Kara, Ortodoksluklar, Devlet ve Tabiat, Zambaklı Padişah, Çok Eski Adıyladır, Çanakkaleli Melahat’a İki El Mektup ya da Özel Bir Fuhuş Tarihi, Bütün Yort Savullar, Kolsuz Bir Hattat, Son Şiirler isimli yapıtları ölüm gerçekliğinin ellerinden alabildikleridir, Can Yücel’in toprağı olan Datça’nın şair eşkıyasının.

Asi ve yenilikçi sivil şair 13 Temmuz 2002 tarihinde İzmir’de Gürçeşme Huzurevinde dünyadan ayrılır. Yaşamı bir huzurevinde şiir sevenlerinin sıcak bakışları arasında yalnızlık içinde noktalanır.

Neden düşkünlerevi ya da çağcıl benzetmesiyle bir huzurevi köşesinde varlığını ölümle dener bir şair? Neden bir bıçak kesiği izi şiiriyle yalnızlığın mutlaklığına koyverir kendisini? Bir nedeni olmalı ki, o da sanatçının yaşam karşısındaki doldurulamaz ve dimdik ayıklanamaz varlığıdır…

Hangi sevda doldurur ki bir ömrü?

Bilemeyiz…

Ama şairimin şiiri gezinir durur doğru kapılarda. Bir gün kapınızı çalabilir sevda uğruna.

Elinizde bir karanfil olsun, belki de gelen şiir kokan sevgilinizdir hemen şairin yanıbaşında…

***

Aziz ŞEKER

 

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.