Mekanın ruhuyla Tekinsiz Oyunlar

 

Kemal Tufan eseri...

Bienaller, festivaller, fuarlar gibi yaygın iletişim araçlarıyla geniş kitlelere tanıtılan sanatsal etkinlikler yanında galerilerin özel gayretleriyle düzenlenen ancak hakkında konuşulmayan veya yeterince konuşulmayan etkinlikler de Türk sanat dünyasına imzalarını atıyorlar.

Beyoğlu-Tophane hattındaki Ziraat Bankası Tünel Sanat Galerisi’nde Tülin Demir Aytaç ve Gül Yasa Aslıhan resim sergileri,Daire Sanat Galerisi’ndeki ”Kişisel,Hem de Değil(Personal,And It Is Not),Pi Artworks’da Volkan Aslan’ın ”İstikrarsız Tekrar”, Elipsis Galeri’de Ferit Kuyaş’ın ”Cıty Of Ambıtıon”, Pg Art Galeri’de Kerem Ozan Bayraktar’ın ”Stasis(Durağan) ve aynı anda Tahtakale Hamamı’ndaki ”Tekinsiz Oyunlar”  bizzat gezdiğim ve ilgililerden geniş bilgi aldığım sergilerden birkaçıydı. Basın bültenleri, broşür ve katalogları elimde olan bu sergilere yeri geldikçe atıfta bulunmak, kavramsal ilişki ağlarından geniş olarak bahsetmek isterim.

Pg Art Galeri’de Kerem Ozan Bayraktar’ın çalışmalarını izlerken galeri yetkililerin tavsiyesiyle sergi mekanını gösteren haritayı alıp Tekinsiz Oyunlar’a doğru yola çıktım.Şimdi düşünüyorum da ”Tahtakale Hamamı nerede acaba?”sorusunun bile bu oyunun bir parçası olduğuna inanasım geliyor.Bir yandan Hary Potter filminde kahramanların,kalabalık caddelerde basit bir kapıdan geçerek boyut değiştirdikleri sahneler geldi aklıma;diğer yandan da sevgili dostum şair ve yazar Yusuf Yağdıran’ın cümleleri;”…Güneş batıncaya dek ne olduğunu bile bimediği bir gizemi arıyordu.Bunca tarihi yapının gölgesinde elbet bir geçit olmalıydı!’(Yusuf Yağdıran,Sultan Derviş)’.İstanbul geçmişe yaptığımız yolculuklar için sınırsız geçitler açıyor.Nitekim daracık sokakta Tahtakale Hamamı ile Rüstem Paşa Camii karşı karşıyaydı.
 Oyun…Çocuk oyunları.Küratör Öznur Güzel Karasu bir soru soruyor tanıtım yazısında;”Sanat nedir? Hiçbirşey midir? Düşündürmeli midir, sağaltmalı mıdır? Doğal dürtülerin sonucu mudur, hesaplı hilelerin ürünü müdür yoksa? Sanata dair bütün soru ve cevaplarla da oyun oynanıyor bu sergide. Kimi zaman bir kabusa dönüşüyor sanat, kimi zaman da bir masala…”.

Bir gün küçük oğlum  ”Boston Amerika’da mı?”diye bir şeyler geveledi.Dikkat kesilince Boston’daki bir çocukla internet üzerinden  oyun oynadıklarını farkettim.Globalleşme denen tekinsiz şey  herhalde buydu.Günümüzün çocuk oyunları gerçekten tekinsizleşmeye başladı.Daha da ötesi çocuklarımız nerede? 70′li-80′li yıllarda sokaklar cıvıl cıvıldı:İp atlayanlar,beş taş,sek-sek ve futbol  oynayanlar,,gölgede çizgi roman okuyanlar v.s.Şimdi bütün mahalleyi bir internet kafede bulabilirsiniz.Sokaklarda in-cin top oynuyor.Giderek bir korku filminin setine dönmeye başladı yaşadığımız mekanlar.

Anksiyete,korku,izolasyon,yalnızlık,tekinsizlik,yabancılaşma gibi temalar üzerinden çocukluk deneyimlerimize mekanın ruhuyla yapılan göndermeler.Sergide bu kavramlar kaynaşmış ve bir doku halini almış.Bu nedenle farklı disiplinlere ait olsalar da  eserleri bir bütün olarak algılamak gerekiyor.Oyunların büyüklerin(sanatçıların) elinden sunumu ise içimizdeki çocuğun hiç bir zaman yaşlanmadığının bir göstergesi gibiydi.Böylece manevra alanını geniş tutabilir,Neriman Polat’ın eserinde  olduğu gibi, kadına yönelik şiddet olgusuna  kılıçlı hemşireler gibi çocukça bir düşle karşı çıkabilirdiniz.Lineer anlatı yöntemi bazı eserleri hem ürkütücü hem çarpıcı kılmıştı.Örneğin Ayla Turan’nın ”Kukla”adlı eseri seyirlik bir gösteri imişcesine neşeli bir anlatıma sahip iken Ömer Hayyam’ın şiiriyle bir anda sahnenin münavebeli etkisi tekinsiz bir durum yaratır;verilmek istenen gerçek mesajı algılarsınız;

Kuklacı felek usta
Kuklalar da biz.
Oyuna çıkıyoruz birer ikişer
Bittimi oyun sandıktayız hepimiz.

Şöyle bir oyun düşünün:Karanlıkta tel örgülü bir kuş kafesine ışık tutun;hareket ettirerek duvara yansıyan gölgesi üzerindeki uzama ve kısalmalardan doğan çizgisel zenginliğin açılarıyla oyunlar oynayın.Kemal Tufan’ın duvara yansıyan balıklarının gölgesi görsel açıdan neredeyse eserlerin kendisinden daha zengin bir anlatıma sahipti.Gölgeler duvar üzerine şaşırtıcı biçimde eserlerin aslında mevcut olmayan konturlar oluşturmuştu.Ayrıca bana kalırsa mutlaka geliştirilmesi gereken sineMASAL bir dil yaratmıştı.

Herbert George Wells’in aynı adlı romanından uyarlanan 2002 yapımı ”Zaman Makinası” filmini izlerken romanda olmayan bir cümle Komet’in ”Çın”ını daha iyi anlamama yardımcı oldu:Geçmişe yaptığımız yolculuklar için anılarımıza,geleceğe yaptığımız yolculuklar için düşlerimize sığınırız. Komet, ”Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş ” mısraından esinle,hamamın kubbesine doğru ”çınnnn” sesiyle mekanın ruhunda metafor yaratıyordu. Herkesin kendine göre bir zaman makinası vardır. Geçmişle olan ön-arka ilişkimizi (sonsuz espası) basit bir çınlamayla da gerçekleştirebiliyorduk. Hamamın dışına çıktığımda reel dünyanın sesleriyle zaman tünelinden geriye döndüm. Biraz sonra ikindi ezanı okunmaya başladı. İşte bu da başka bir çınlamaydı…
 
Sergide Emeği Geçen ve Yer Alan Sanatçılar
 
Pırıl Güleşçi Arıkonmaz,Öznur Güzel Karasu,Dr.Seda Yavuz Erol,Suzan Toplusoy,Özgül Arslan, Sena Başöz, Burak Bedenlier, Itır Demir, Eda Gecikmez, Nurcan Gündoğan, Reysi Kamhi, Devabil Kara, Hacer Kıroğlu, Komet, Devran Mursaloğlu, Günnur Özsoy, Neriman Polat, anti-pop, Gonca Sezer, Ayşe GülSüter, Jerome Symons, Candaş Şişman, Kemal Tufan, Sevil Tunaboylu, Ayla Turan, İlke Yılmaz.
 

Kenan Böğürcü-29.11.2011

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.