Güncel Yaşam Dizisi

afş 50-70-tile”… Baudelaire’de modernite, zamanın gelip geçiciliğidir; mekânların bir görünüp bir kaybolmasıdır; umulmadık, apansız deneyimlerdir. Zaman da, mekân da bütünlük sunmaz; kesintilidirler ve fragmanlara parçalanmışlardır. Her bir fragman değişik ve yenidir; hep şimdiye aittir, anlıktır… Modernite yeniliğe mahkûmdur… Üstelik ‘yeni’, kural tanımaz; çözümlemeye, tanımlamaya gelmez…

         … ister ressam… kimliğine bürünsün, Flâneur’un dehası, hayatın bir görünüp bir yok olan fragmanlarında beliren sonsuzluğu keşfetmektir: ‘’O ‘modernite’ adını vereceğim şeyi aramaktadır…’’

 

Akdağ, karakteristik çizgisel dili ile kent yaşamı içerisinde kendince sorun olarak gördüğü ögeleri ve fenomenleri ‘Güncel Yaşam Dizisi’ başlığı altında ifadelendirir. Sanatçı, çalışmalarında oluşturduğu her bir fragmanda, güncel yaşamın içinde barındırdığı hareketlilik, sürekli değişim ve yanılsamaları seyirciye aktarmayı amaçlar. Böylece, her yapıtında yüzey parçalama ve mekân kaygısına girer. Çalışmalarda birbirinden farklı sahneler ve mekanlar, kent hayatında bireyi provoke eden lüks yaşam, gerçeğinde ötesinde (hyperreality) bir cinsellik, medyanın yoğun manipülasyonuna maruz kalan bilgi, erkek egemen toplum ve tüketim çılgınlığına vs. hayat veren mekânlara ikili zıtlıklar içeren metaforlar aracılığıyla atıfta bulunmaktadır. Sanatçının benimsediği üslup, kendi oluşturduğu desen, figür ve sahnelerle beraber araç mesajdır. Bu olgu, Akdağ’ın eserlerinin temelini oluşturur.

Bu çizgisel üslup dahilinde kullanılan figürlerin estetik ve anlamı, önce konturda aranır. İşte, bu anlam ve estetik de, sanatçının yapıbozuma uğrattığı kendi formunda gizlidir.  İşlediği temayı kullandığı çizgiler, keskin konturlar, kusursuz düzlemler ve geometrik şekillerde ortaya koyduğu mekana hapsetmiştir. Bu kapalı formlarla, aslında sanatçı bir şey amaçlamaktadır: Tüm albenisi, göz alıcılığı ve dinamizmine karşın, güncel kent yaşamının bireyde uyandırdığı çaresizlik, parçalanmış benlik, arada kalmışlık ve yalnızlık duygularını seyirciye aktarmak…

Sanatçı, kent hayatında bireyin rasyonel motivasyonlu farz edildiği diskurundan yola çıkar. Halbuki birey, özünde irrasyonel motivasyon, arzu, içgüdü ve dürtü barındırır. Akdağ’ın figürleri rasyoneldir. Sahne ve mekânın ise, irrasyonel olduğu rahatlıkla seçilir. Bu ikili karşıtlık kullanımı, kent hayatında kendini doğasına yabancılaşmış hisseden bireyin paradoksunu yansıtır. İşte bu paradoks, sanatçıda üretim esnasındaki nevrozlarda hayat bulur. Sanatçının kendi oluşturmuş olduğu desen, kent hayatının ikircikli (ikili karşıtlıklar) ve katı yapısının sanatçıda yol açtığı nevrozların eserlerinde kendini gösterme biçimidir.

Sanatçı figürlere de sembollik anlamlar yükler. Sahnelerdeki bazı figürler sanatsal olarak ilişkiler kurabilirken, bazıları bilinçli olarak sabitlenmiştir. Kentsel güncel yaşamın manevra alanlarımız genişmiş hissi uyandırmasına rağmen, içinde barındırdığı hiyerarşi, düzen arayışı ve tekdüze davranış kalıpları ile bireyde kısıtlanma duygusu yarattığı etkisini seyirciye iletilmesi amaçlanır. Bu sabitlenmiş figürlerle temsil edilen bireyler, ‘normal’ davranış kalıplarına uymadıkları gerekçesiyle toplumun marjinlerine itilmiş olan bireylerdir.

Artaud’un oluşturup, Deleuze’ün zenginleştirdiği, hiyerarşik olarak örgütlenmiş olan sosyal yapıların kendini meşrulaştırdığı sisteme bir eleştiri niteliğinde olan ‘’organsız beden’’ metaforu, bireyin iradesi dışında belirlenen, kendine yabancılaşmasına neden olan ve onu tahakkümü altına alan, tüm önceden belirlenmiş olan kurallara bir tehdittir. Bireyin kendi iradesi ile belirlediği ve yeniden tanımladığı bir organsız beden arayışı ile, mevcut toplumsal hiyerarşinin tersine çevrilmesi ve alternatif bir toplumsal yapı hayal edilmiştir.  Organsız beden metaforu ve bu eksende hayat bulan iktidar- beden diyalektiği Akdağ’ın eserlerinde de yankı bulur. İnsan ve hayvan figürleri incelendiğinde, bu figürler seyircide sanki saydammış gibi bir izlenim uyandırır; iç organlar resmedilmemiştir. Organların yerini tutan desen, adeta bir virüs gibi bedene nüfuz etmiş ve onu özgürleştirmiştir… İşte bu desen, bireyin kendisinin kurgulamış olduğu yeni bir yapay bedeni ve hayalinde canlandırdığı yeni bir sosyal formasyonu temsil eder:İnsanın doğasına sağdık kaldığı ve özgürleştiği bir güncel yaşam…Bu aşamada sanatçı, seyircinin bilinçaltına ulaşmıştır artık. Akdağ’ın yapay bedenlerle temsili bireyleri, kentsel hayatta kendilerini yönlendiren, yöneten, etkileyen, kısıtlayan arzu, dürtü, ihtiyaç, güncel yaşam pratikleri ve davranış kalıplarını sorgulamaya yönelmişlerdir. Bireyin özgürlük ideali, Akdağ’ın temsili figüründe desen biçimde tezahür etmektedir…

Metin:

Sosyolog Özlem Gonca YALÇINKAYA AKDAĞ

 

3 Aralık – 31 Aralık 2013

KARE ART GALLERY
Abdi İpekçi Cad.Ada apt.No:22/8 Nişantaşı/İst.  
Tel: 0212 240 44 48  Fax: 0212 219 77 19

Yorum yapın

Yorum yapmak için buradan giriş yapmalısınız.